Altın Kafesi Tenekeye Çevirmeyelim/Abdullah Saygı

Abdullah Saygi
Nerden: Bursa
Tarih: Paz 23 Tem 2006 14:23:46 CEST


ALTIN KAFESİ TENEKEYE CEVİRMEYELİM
EVET DOST HER ŞEYİN AYNASI MADDİYATI VE MANEVİYATI İYİ VE KÖTÜYÜ, GÜZELİ CİRKİNİ DEŞİFRE EDEN DOST ATTIĞIN YORUM İYİLİK YÖNÜNDE OLUNCA EVET OLUMSUZ YÖNDE OLUNCA HAYIR

EVET İŞDE O HAYIRIN KARŞISINDA PİZZA KULESİ GİBİ YAMUK DEĞİL Çameli MİNARESİ GİBİ DİMDİK DURMAK GEREK, AÇILIMINA GEREK YOK UMARIM. BİZLER GİBİ VATAN İÇİNDE MEMLEKET HASRETİYLE YAŞAYAN 1 M2 TOPRAĞINA VE HAVASINA BAĞLILIĞI OLMAYAN BİR KARADENİZLİNİN AYNI DUYGU VE DÜŞÜNCELERLE YAŞADIĞINI DÜŞÜNÜYORUM. SİTEDE BİZLER İÇİN VERMİŞ OLDUĞUNUZ HİZMETEDE TEŞEKKÜR EDİYORUM. YAZILARINIZI VE YAZI YAZANLARINIZI OLUMLU OLUMSUZ HEPSİNİ TAKİP ETMEYE CALIŞIYORUM AMA SON OKUMUŞ OLDUĞUM FİZME İLE İLGİLİ YAZIYIDA OKUYUNCA İÇİMDEN BİR ŞEYLER YANİ YORUMLAR YAPMA İHTİYACI DUYDUM. TEK BİR AİLENİN DAĞILIMIYLA YOLA CIKACAĞIM. BURSA DA YAŞIYOR ÖZEL SEKTÖRDE 20 YILDAN BERİ ÇALIŞIYORUM VATANIMIN %80 GEZDİM ÇOK GÜZELLİKLER ÇİRKİNLİKLER GÖRDÜM İNSANA HİZMETİN NASIL VE NE ŞEKİLDE YAPILMASINI YAŞADIM VE GÖRDÜM KENDİMDE ÇEVREME AYNI DÜŞÜNCE İLE YAKLAŞMAKTAYIM. BİR ATA SÖZÜMÜZ VAR EY OĞUL İNSANI YAŞATKİ DEVLET YAŞASIN BUGUN BUNU DÜNYADA ACILIMINI YAPAMAYAN BİRİ VARSA BIRAK KENDİ HALİNE HİÇ BİR YORUM YAPMAYA GEREK YOKTUR. BİZLERİ KENDİ YÖREMİZDE YAŞATACAK GELMİŞ GECMİŞ HİÇ BİR YÖNETİCİ OLMADI KÖYÜM BELEDİYELİK OLDU KÖYLÜĞÜNÜDE YİTİRDİ. NEDEN BENİM DOĞDUĞUM TOPRAKLARA HASRETLE BAKMAMI ENGELLEMEYİ GÖREV BİLMEZLER. SEÇİLENLER TOPRAĞIMA TURİST OLARAK BAKMAK ZORUNDA BIRAKIRLAR HAVASINA, SUYUNA,DAĞINA, TAŞINA. BİR BELEDİYEKİ DÜŞÜNÜN HİZMET BİNASINDAN PERSONELİNDEN VE PROSESLERİNDEN YANİ HERŞEYLERİNDEN YOKSUN YOKSUN OLDUĞU HALDE AYAKTA. YANİ BENİM KAFESİM 20 YIL ÖNCESİNİN AYNADAKİ GÖRÜNTÜSÜYLE AYNI. FİZİKİ VE RUHANİ SADECE BİZLERDE BİR BELEDİYEYİZ GÖRÜNTÜSÜNDEN BAŞKA BİR ŞEY YOK. KAFES AYNI AMA İÇİNDEKİLER DAĞILMI TOZ DUMAN OLMUŞ

EVET İNSANI YAŞATKİ BEN ANLADIĞIM AŞ, İŞ, HİZMET, YOL, SU,ALT VE ÜST YAPI VS. DİR TERTİP DÜZENDİR. BENİM KAFESİMİN İÇİNDE HER İLİMDEN ANLAYAN PROFTAN DOKTARA GENERALDEN ÖĞRETMENE ALİMDEN ULEMAYA YANİ HER KONUDA DANIŞMANLIK ALINA BİLECEK KAYNAKLAR AMA O KAYNAĞA DİZ ÇÖKÜP DERS ALACAK YÖNETİM KOCAMAN 000000 DIR. O NEDENLE BİR 20 YIL DAHA GECSEDE BENDE OLAN KÖYÜM YİNE KÖY KALACAK CUNKU ÖNCE BEYİNLERİN DEĞİŞMESİ GEREKİYOR. BEYNİN DEĞİŞMESİ İÇİNDE UMARAIM COK UZUN BEKLENMEZ SAYIN EKREM SAYGININ YAZISINI OKUDUĞUMDA KÖYÜMÜN HİZMET ERBABIMIN GÖREV VE YETKİLERİNİ NE KADAR DÜZENLİ VE İTİNALI YAPTIĞINI HİZMETLERİNİN HAT SAFADA OLDUĞUNU ALTIN KAFESE DÖNÜŞLERİN BAŞLADIĞINI KAFESİN İÇİNE YİNE GÜZELLİKLERİN DOLDUĞUNU ZANLEDENLER DAHA ÇOK BEKLERSİNİZ BOŞ BOŞ BOŞ..

FİZMENİN HARİTADAKİ YERİNİN FATSA VE ÜNYE İLE TANITMAYAN BİRİLERİ VARSA AHADA BEN DÜŞÜNCELERİMDEN DOLAYI HERKEZDEN ÖZÜRDİLİYORUM

EY BUGUNUMUZE KADAR SECİLMİŞ ABİLER GÖREVLİ TÜM KARDEŞLER ORADA ALTIN KAFESTE YAŞAYANLAR KENDİ,NİZE HİZMETİN SADECE BİZLERDE BİR BELEDİYEYİZ BAK ÇÖP EMLAK VERGİSİ ÖDÜYORUZ OLMADIĞI HİZMETİN MEVCUT YOLLARA TOPRAK YIĞMAKLA OLMADIĞINI HİZMETİN İNSANI YAŞATMA İLE OLDUĞUNU HER NE OLURSA OLSUN BULUNUNAN MAKAMIN ALT ÜST HERKEZE AÇIK VE HİZMET İÇİN VAR OLDUĞUNUNUN BİLİNCİNE VARMANIZ DİLEĞİMLE. ALTIN KAFESİ TENEKEYE CEVİRMEYELİM SAYGILAR….. ABDULLAH SAYGI, BURSA
( bu yazi, http://www.kumru.org tan alinmistir)

 KAYNAK : http://www.fizme.com/index.php?option=com_akobook&Itemid=37&startpage=101
 

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Memleketimin İnsanlarına (Şiir) /Ekrem Saygı

adnan baslik
Nerden: alamnya
Tarih: Sal 18 Tem 2006 19:49:45 CEST


selam fizmeliler selam bekir bey selam ekrem bey,yazilarinizi heyacanla okudum güzel seyler yaziyorsunuz, ama okurken heyacanim daha da artmasi gerekirken okumanin sonuna dogru yavas yavas gitti,eskiler e sormak gerek sizin su anki fikirleriniz i onlar zamanin da tartismislarmi, bence tartismislar dir ayni fikirleri ortaya atmislar dir,ama beraberlik olmadiyi icin su an da o fikirler tekrar karsimiza cikmaktadir.ve faaliyet olarak ortada yok olmamasi neden acaba.saygilarimla
kumrul69@hotmail.com
Ekrem Saygi
Nerden: Kumru
Tarih: Sal 18 Tem 2006 12:57:44 CEST


Bu hafta, bir şiiri mi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu şiir nasıl ortaya çıktı? Geçtiğimiz günler de değerli dostum , Kumru Öğretmenevi Müdürü, Bekir AKKAYA, Yine aynı mahalleden Şu an Zonguldak Savcısı olan Zülkarneyin KISIK ve ben ,bir arada muhabbet ederken Mahallemiz olan Fizme beldesi Karapınar mahallesindeki insanların çoğunun birbirleri ile konuşmadıklarını, dışarıda çalışan insanların yavaş, yavaş memleketlerine dönmeye başladıklarını Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Profesör ‘ü Abdullah ÖZBEK ve Fatsa Milli Eğitim Müdürü Yusuf ÇAYA ve bir çok kişinin köyümüze ev yaptıklarını, bizlerin de yapmaları gerektiği ve ayrıca köyümüzün eğitim görmüş elemanlarının hayli fazla olduğu ve her yaz’ köyümüzde bir araya gelinerek , köyümüz için yapılması gereken ne varise yapılamsı gerektiğini, memlektimiz de insanların çoğunun birbirleri ile basit sınır davaları vs. ler le küskün olarak yaşamlarını geçirdiklerini konuştuğumuz bir günün akşamın da; Evime giderek odama çekildim ve mahallem de, benim bildiğim yüz’ ün üzerinde insanın vefat ettiğini ve bunların da çoğunun birbirlerine dargın olarak yaşamlarını sürdürdüklerini ve dargın olarak bu dünyadan göç ettiklerini düşünürken aşağıdaki kelimeler kalemimin ucundan damlayı verdi..

MEMLEKETİMİN İNSANLARINA

Lisan mı, lisan mı vefasız yürekler mi?

Mezar taşlarına mı yazılacak nefretiniz.

Daha dün , daha dün öldü babanız, amcanız,dayınız, daha dün

Dargın gitti…….. ardına bakmadan

Neden , neden hep kül rengi yolculuklarda yürürsünüz

Burada hep sisler içinde mi kaybolacak zaman

İşte bitti yolunuz, yolculuğunuz

Görün bakalım el mi yaman,bey mi yaman

Sanmayın her mevsim böyle geçer.

Şu gördüğünüz binlerce renk,binlerce çiçek.

Çökerken, çökerken sisleriyle gök yüzü üstünüze

Eyvahlar etseniz de, artık geri gelmeyecek

Her yer insan dolu, her yerde siz varsınız, lakin sokaklar boş

Bir yangın yeri, bir yangın yeri bir tufan, şu kaçanlar kim

Ah memlekti’min insanları, Ah memleketim aşkım sevdam

Gidenler gitti artık, sustu içindeki isyan

Yeter, yeter artık bırakın bir kenara

Yoruldunuz nefreti taşımaktan

Konuşursunuz, konuştukça susarsınız

Sustukça, sustukça çoğalır içinizdeki isyan

Ey memlekti’min insanı, karanlıkta yürüyen, hey! sen

Geceyi aydınlat da gel

Kini nefreti bırak ta gel

Düşmanlığı yok et de gel

Bırak, bırak eksik olsun her şey

Ama doğruluğunla, dostluğunla gel

Yüreğinle, sevdanla, sevginle gel

Gel ki bu kaçışın, yok oluşun olmasın

Yalnızlığın olmasın

Geçip gidiyor yıllar

Yaşlanıyor gençliğimiz

Belki aniden gelirse ayrılık

Ne adımız kalır, ne şöhret ne de nam..

14,07,2006

Ekrem SAYGI
 

ARİF AĞIR Tarih: Sal 18 Tem 2006 11:50:32 CEST


Slm fizmeli kardeşler bu sieyi kuran ve kurulmasına yardımcı olan herkese teşekkür ediyorum ayrıca bekir AKKAYA’ya da selamlarımı iletiyorum

KAYNAK: http://www.fizme.com/index.php?option=com_akobook&Itemid=37&startpage=102

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Aynada Yansımasını Göremeyenler/Ekrem Saygı

Bu yazının ilk yayınlandığı yer http://www.kumru.org sitesidir. Ben ise bu yazıyı http://www.fizme.com sitesinden aldım. Ekrem Saygı’nın yazdığı bu yazı Fizme internet sitesinde 2006 yılında yayınlanmıştır.

Kumru’dan sevgi ve selamlar…

Mehmet ARSIN
Nerden: Köln-Almanya
Tarih: Cts 15 Tem 2006 10:58:11 CEST


Bu yazi, http://www.kumru.org tan alinmistir

Ayna’da Yansımasını Göremeyenler (ya da fizme) EKREM SAYGI
Anlatıldığına göre; Erzurum’un bir köyünde, Köylünün tamamı ve şıh, hayatında hiç ayna görmemiş. Köylünün biri ayna ile ilk karşılaştığın da, aynayı eline alıp bakmaya başlar. Ardından ayna da gördüğü kendi yansımasını ölen kardeşi zannedip başlar ağlamaya. Kardeşini çok sevdiği için aynayı koynuna alıp yatar. Hanımı, eşinin ayna koynunda yattığını görünce şüphelenir. Sessizce ve eşini uyandırmadan aynayı alıp dikkatlice bakar. Aynada kendi yansımasını gören kadın, öfkeden kudurmuş bir şekilde “Vay” der heyecanla. ” Herifim beni bir karı ile aldatıyor” Aynayı alır, köyün şıhına gider. Aynayı göstererek “şıh efendi” der. “Benim herif beni bir karı ile aldatıyor” Şıh aynayı alır dikkatlice bakar. Kadına dönerek ” Bacım ” der. ” Bu bi karıdan ziyade hıyara benziir ” der.
Fizme Beldesi Karapınar Mahallesinde, “Benim de mahallem olan” Beldeye gittim. Belediye işçileri çalışıyor, bizde kenarda sohbet ediyorduk. Kepçenin taşıdığı toprak ilerde yola zarar verebilecek bir yere atılıyordu. Bahçenin kenarından geçen su argı toprak ile dolacağı için işçilerden birine ” Bize yardımcı olun, belediyeden büz alalım su argı toprak altında kalıp taşkınlık yapmasın ” dedim. Bu arada belediye işçisi, ” abi, biz o işe bakmıyoruz, o işe şu gelen vatandaş bakıyor” dedi. Başımı döndürüp baktığım da, karşıdan gelen vatandaş eli telsizli, şık giyinimli, kasıla kasıla bize doğru yaklaşıyordu. Kendisini tanımıyordum. Sonradan öğrendim ki adı, Zeki ASMA… Fizme Belediyesinde çalışıyormuş. Önce “hoş geldin” deyip elini sıktık. Arkasından su argına buz koyulması için yardımcı olunmasını istedim. Aldığım cevap ne olabilir sizce? ” Biz öyle işlere bakmıyoruz” Belediyede görevinin ne olduğunu ve nereden geldiğini sorduğum da, Kendilerini “halkın getirdiğini, seçilerek geldiğini” ifade etmesi üzerine, “sen Belediye Başkanı mısın? Yoksa, ben mi karıştırıyorum?” dedim. Büyük adam edası ile beni şööyle bir süzdü ve bana biliyorum ki “ ula ne kadar cahil adama çattık” diye düşündü…Bu tavır karşısında Büyük projeler ve büyük işler yapan(!) öyle ufak tefek işlere bakmayan Fizme Belediye Başkanının belki de vekilini karşıma alarak densizlik yaptığımı aklımdan geçirdim…
Böyle olmasına rağmen bildiğim yanlışları bir bir aklımdan sıraladım. Benim bildiğim Belediye başkanları seçimle iş başına gelir. Valla ne söylenir bilmem ama, Bir belediye işçisi veya memuru, bir ilçe veya belde de ben seçimle iş başına geldim diyorsa ortada bir sorun var demektir. Ya Fizme de olmayan ve hiç yerinde durmayan belediye başkanı beceriksizliğinden görev ve yetkilerini kendilerine devretmiştir. Ya da Belediye başkanı görevini yapmayarak görev ve sorumluluklarını unutmuş demektir. Zaten Fizme beldesinde ne belediye başkanı var, ne de ortada sağlam görünen bir belde.
Aslında belediye işçisinin hiçbir suçu yok. Kırk günde bir beldesine uğrayan bir başkanın telsizli adamının beni döğmediğine şükretmem gerekir. Şikayet bile etsem Başkanın’ nerede olduğunu bulmam için gazetelere ilan vermek ayrıca çabası. Aslında haksızlık etmekte doğru değil, çünkü bizim başkan büyük şehre yakışan başkanlardan. Öyle olmasa büyük şehirlerden zaman ayırıp bir de bizim beldeye uğrar. Fizme’ yi merak edenler gelsin, görsün, iki dönemdir iş başında olan Sayın Başkan neler yapmıştır? Fizme Beldesinin bütün mahallelerinde, insanların yüzde sekseni bir biri ile husumet halindedir. Fizme Belediye olduktan sonra insanların birbirlerine karşı husumeti arttıkça artmıştır. İki fizme birbirine düşman olmuştur…
Fizme bildesine çıplak gözle bir baksanız İmar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel alt yapı var mı? Yok. Çevre sağlığı ve temizlik var mı? Yok. Yukarıdaki sayılanların hiç biri yok, zaten ortada görünen bir belediyede yok. Ne belde sakinleri belediye ile ilgili bilinçli. Ne de belediyede çalışanlar. Aynaya yabancı olan köylüler gibi, belediye insanlarına yabancı, insanlar belediye’ye. Eli telsizli gezmeler devam etsin Nasılsa kimse kimseden hizmet istemiyor kimse de bir şey sormuyor. Evlenme cüzdanı imzalansın, arasıra ilmumaber imzalansın yeter. Hizmet dediğin kendine hizmet demektir.
İnsanlar birbirleri ile uğramaşktan etrafındaki güzellikleri, kendilerinin sorumluluğunda olduğu hiçbir şeyi göremiyorlar. Belki, Belediye’ye işim düşerde halledilmez diye hep telsizli beylere şirin gözükmek derdinde…
Ben sonuç olarak şöyle diyorum. Belediye İnsanların sosyal hayatlarının düzenli gitmesi adına tüm işlemleri gerçekleştiren bir kurum ise, yetkililer lüffen başlarını kaldırıp baksınlar. Ara sıra başkanları Fizmeye de uğrasınlar. Hiç olmazsa personeline biraz saygılı olmayı hatırlatsınlar… Böyle desek te aynaya yansıma kendi yüzümüz…Prsonelin bu davranışı başkanın ya da bizlerin yansıması olmasın?
Hoşça kalın Efendim…İyi belediyecilikler…

EKREM SAYGI
KUMRU 

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Fizme’de Bayram Sabahı / Yılmaz İmanlık /2003

Fizme’de bayram sabahı…
Yok yok, yanlış söyledim, Yukarıdamlalı’da bayram sabahı demeliyim. Kanal52 de böyle demiyor muydu: Yukarıdamlalı bayram şenlikleri diye…
İyi de arkadaş, ben Fizmeliyim. Bu bayramın adı Fizme bayram şenlikleri olmayınca bayrama gitmeyecek miyim? Doğrusunu isterseniz birazcık da gitmek gelmiyor içimden.
Herkes bilir ki, bayramlar bir başka yaşanır Fizme’de. Fizme’nin suyundan içmiş, havasından soluklanmış herkes dünyanın neresinde olursa olsun bayramlarda Fizme’ye gelmek için can atar…
Hasbi Hoca, her zamanki gibi yılların kendisiyle alay etmesine aldırmadan Fizme’ye bayrama gelen misafirlere sanki “Yıkılmadım, ayaktayım!” diye haykırıyor sabah ezanıyla.
Bayram namazında Kanal52 çekim yapıyor.

Camide yıllar sonra bile hiç değişmeyen insan profillerini görüyorum. Öyle ki yıllar önce kafasında gördüğüm fesin rengi bile değişmemiş insanlar var. Yanı başımda bir ihtiyar, genç kameramana hangi profilden çekim yapması gerektiğini anlatıyor. Kameraman çekim yapmayı bırakıp tuhaf tuhaf adama bakıyor. Bırak be dayı! Adam çekim yapmayı senden mi öğrenecek! Hasbi Dayı’nın yanık sesi, müezzin kürsüsünden beri kulaklarımızın pasını silmeye devam diyor.

Bayram yeri için birçok yenilik yapıldığını ballandıra ballandıra anlatıyor arkadaşlarım. Daha güzel bir bayram yaşanması için epeyce masraf da yapılmış.
Büyük bir heyecan ve merakla gidiyorum çocukluğumun en güzel heyecanlarını bıraktığım bayram yerine.
Eskiden bayram yapılan yer şimdi otopark yapılmış. Koskoca bir beton yığını soğukça karşılıyor bizi. Biz zaten otoparklardan ve beton yığınlarından kaçmak için koşarak gelmiyor muyduk bu bayrama. Dere kenarına doğru betondan perde yapılmış. Ceviz ağaçlarından eser yok. Derenin suyu ne kadar da cılızlaşmış. Sanki özgürlüğü elinden alınan bir insan gibi küçülmüş küçülmüş… Ben hâlâ oradaki çayır çimeni özlüyorum, çimen kokusunu ciğerlerimin tâ derinliklerine çekmek istiyorum. Derenin içindeki taşlarda oturmak, ayaklarımla serin suyun uykusunu kaçırmak; dostlarım ve akrabalarımla üzüm ve karpuz yemek istiyorum.
Eski okulun bahçesindeki bayram yeri, bayramın anlamından çok uzak kalmış bana göre. Burası daha çok bir pazar yerini andırıyor. Küçücük bir yer. Sıcakta tozun toprağın içinde orada dolaşmak çok bunaltıyor insanı. Bir de tavuk döner kokusu. Tavuk döner kokusu, şehir hayatında zaten günlerimizin bir parçası. Eskiden çubuklara dizilen köfteler vardı; bilenler bilir. Ben onları özlüyorum. Onlar çocukluğumda bayrama anlam katan en önemli hatıralardan biri. Galiba ticaret kaygısı kültürel değerlerimizden daha önce geliyor artık. Bir de işin kolayına kaçmak diyelim. Eskiden bir de ceviz helvası vardı. Onu yapmanın ne kadar zor ve sabır gerektiren bir iş olduğunu eskiler daha iyi bilir. Ne yazık ki artık ceviz diyarı memleketimizde ceviz helvası yapacak “Son Samuray” da yok. Bir de bu bayram yerinin dere boyu bir kordon şeklinde uzatılması, bayrama gelen insanlara nefes aldırmak açısından önemlidir. İnşallah büyüklerimiz ileriki zamanlarda bunu da düşünürler. Yalnız ceviz ağaçları kesilecekse, derenin doğal yapısı bozulacaksa istemem böyle kalsın.
Bayramın anlamı tabi ki herkes için aynı değildir. Özellikle büyükler için bayram demek güreş demektir burada. Sırf güreşmek ya da güreşleri izlemek için gelen insanlar vardır. Güreş şenliklerinin daha güzel bir ortamda yapılması için daha ciddi adımlar atılmış. Yukarıdamlalı belediye başkanının bu konuda hakkını vermek lazım. Güzel bir güreş alanı yapılmış, çimler güzel görünüyor. Gerçi Ben olsaydım daha farklı yapardım. Alanı biraz daha çukurlaştırır, kenarlarını anfi-tiyatro şeklinde düzenlerdim. Böyle daha otantik bir yer olurdu.Yalnız güreş alanı yapmak için oradaki ceviz ağaçlarının kanına girmek ne derece doğrudur. Bu yıllar sonra bile tartışılacak bir konudur bence.
Görülüyor ki, Fizme’ye özgü bayram şenlikleri artık bitmiş, yerini güreş etkinlikleri almıştır. Güreşe ilgi duymayan insanların sanki bayrama gelmesinin bir anlamı kalmamış gibi. İnsan güreşi her yerde izleyebilir ama Fizme’deki bir bayramın manevi havasını hiçbir yerde yaşayamaz(dı).
Bu bayramın kaybolan bütün değerlerine rağmen kaybolmayan güzel taraflarından biri bütün arkadaşlarınızı görme imkânımızın olmasıdır. Ama korkuyorum ki, bir gün bu imkân da sağlanmayacak bize. Mesela önümüzdeki yıl bana, bayrama neden gelmediğimi soran insanlara verecek bir cevabım var artık: “ Ben güreş sevmiyorum ki. Bir de benim hayallerim artık o cep kadar bayram yerine sığmıyor. Ayrıca şunu da diyebilirim: “ Arkadaş ben Fizmeliyim; bu bayram benim bayramım değil ki, neden gideyim?”
Her şey bir yana, Necati Hocamı görmeden gitmek olmaz. Sadece onu görmek, hayır duasını almak bu bayramın en kârlı işi. Benim dünyamın belki de gerçek mimarı. “Bir ben vardır benden içeri” diyor ya Yunus. Öyle bir şey işte.
Tam kurumak üzere olan bir çiçeği ya da çiçekleri yeniden hayata tutunduran müstesna insan.
“Sizinle her zaman gurur duyuyorum” diye başlıyor söze. O anda içimde kendimle bir savaşa başlıyorum. Acaba gerçekten onlara layık bir evlat olabildik mi?
En çok şu soruyu soruyorum kendime ve aydın-entellektül geçinen bütün Fizmelilere: Aslında herkes doğru ya da yanlış bir şeyler yapma uğraşı içinde. Ya biz? Fizmeli olup da belli bir makama gelmiş ağabeylerimiz, ablalarımız… Bir şeyleri eleştirirken –çuvaldızı da geçtim- acaba topluiğnenin ucunu dahi kendimize batırıyor muyuz?
YILMAZ İMANLIK
Yilmaz hocam eline yüregine saglik, inaniyorum ki cok kisinin düsünüpte söyleyemediklerini dile getirmissin.
Bende Fizmeyi bir bütün olarak görme hayallerimin bos oldugunu görmekteyim. En azindan bundan sonraki bayramlarda sadece yapilan etkinliklerden ve yapildigi yerlerden bahsetmenin daha dogru olacagi kanisina vardim. Duyumlarima göre Yukari Damlali Belediye Baskaninin birlikte bayram kutlama teklifine Fizme Belediyesi olumsuz cevap vermis. Tabiiki nedenlerini bilemiyoruz. Teklifine olumsuz yanit alan Yukari Damlali Belediyesininde etkinlikleri kendi adiyla yapmasi cok dogal.
Benim üzüntüm yukarininda asagininda ortak adi olan FIZME nin gürültüye gitmesi.
Selam ve saygilarla.

Mehmet Arsin

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

GÜNÜMÜZDEKİ HÂFIZLIK İLE ASR-I SAÂDETTEKİ HÂFIZLIĞIN KARŞILAŞTIRILMASI /Prof. Dr. Bakattin Dartma

GÜNÜMÜZDEKİ HÂFIZLIK İLE ASR-I SAÂDETTEKİ HÂFIZLIĞIN
                                            KARŞILAŞTIRILMASI
                                               Bahattin DARTMA*

GÜNÜMÜZDEKİ HÂFIZLIK İLE ASR-­‐‑I SAÂDETTEKİ HÂFIZLIĞIN
BİR PANORAMASI
Prof. Dr. Bahattin DARTMA1

            Öz:
            Kur’ân, Yüce Allah’ın insanlara göndermiş olduğu en son mesajıdır. Nüzulünden itibaren ti

tizlikle yazılmış ve ezberlenmiştir. Bu şekilde en ufak bir değişikliğe maruz kalmadan aslî hüviyeti ile 

korunmuştur. 

Ancak Kur’ân’ın, ashâp dönemindeki ezberlenme amacıyla günümüzdeki ezberlenme amacı 

arasında çok belirgin farkların olduğu görülmektedir. O dönemde Kur’ân, anlaşılıp uygulanmak için 

hıfzedilirken, günümüzde sadece hıfzedilmekle kalmaktadır. Salt ezberle yetinildiğinde Kur’ân’ın 

yaşanan hayatla kayda değer bir ilgisi kalmamaktadır. 

O halde gerçek anlamda Kur’ân hâfızı olmak için, ashâp döneminde olduğu gibi Kur’ân’ı ez

berledikten sonra onu anlamak ve pratik hayata yansıtmak gerekmektedir.

Anahtar kelimeler: Ashâp, hâfız, hâfızlık, Kur’ân, anlamak, uygulamak, pratik hayat.

***

Abstract:

A Comparison of The Memorisation of The Qur’an at Present Time and in The Period of

Prophet Muhammad 

The Qur’ʹan is the most recent message sent to people by the almighty God. The Qur’an has 

been meticulously written and memorised by rote by the muslim hodjas from its coming. In this way it 

has not been exposed to slight change and the original form of it has been protected.


        * Prof. Dr., Yüzüncü Yıl Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Tefsir Ana Bilim Dalı,                                                                        bahagani@gmail.com.

                        İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2013, 29

180


         It is seen that there are significant differences between the aim memorising the Qur’an during 

the period of prophet Muhammed and today’s aim of memorising. While the Qur’an was memorised 

to understand and apply its principles in the period of Muhammed, the current aim is to memorise by 

rote only. Since it is memorised by rote, it does not seem to have a relation with the current and actual 

daily life. 

In that case, to become real reciter of the Qur’an, as happened in the period of Prophet, it is 

necessary to understand and apply the verses of the Qur’an after memorising it. 

Key words: Ashap, reciter, hâfız, hâfiz, understand, Qur’an, apply, practical life.

                                                                          ***

           Giriş:

            Tüm insanlığı en doğru yola iletmek için gönderilmiş2 son ilâhî mesaj

olan Kur’ân, tartışmasız İslâm dininin en temel kaynağıdır. Bu münasebetle

olmalı ki, İslâmî disiplinlerin hemen her dalında araştırma yapanlar ilk önce

Kur’ân’a başvurmaktadırlar. Başka bir ifadeyle Kur’ân, bütün dinî konuların

merkezinde yer almış ve hala bu hususiyetini sürdürmektedir ve bundan sonra

da sürdürecektir. Çünkü Kur’ân’ın verdiği bilgilerin kesin olma özelliği bulun-­‐‑

maktadır. 

Öte yandan Kur’ân’a sadece ilmî referans olarak mürâcaat edilmemiş,

aynı zamanda onun kırâatına ve ezberlenmesine (hıfzedilmesine) de bir hayli

önem atfedilmiştir. Bu cümleden olarak asr-­‐‑ı saâdetten bu güne kadar pek çok

kişi –ki bunların sayısı çok fazladır-­‐‑ Kur’ân’ı baştan sona ezberlemiştir. Ancak

hâfızlığın, asr-­‐‑ı saâdetteki yapılış gaye ve işlevi ile günümüzdeki yapılış gaye

ve işlevi arasında çok büyük farklılıklar bulunmaktadır.

                  İşte bu küçük çaplı etüdümüzde, söz konusu farklılıkları kısaca ortaya

koymaya çalışacağız. Dolayısı ile ülkemizde bu alanda yapılan yanlış bir uygu-­‐‑

lamaya dikkat çekmiş, başka bir ifadeyle önemli bir problemi gündeme getirmiş

olacağız. Ancak asıl konuya geçmeden önce hâfızlığın ne anlama geldiğini

kısaca açıklamak istiyoruz.

               2 İsrâ’ (17), 9. Konuya ilişkin başka âyetler için meselâ bkz., Bakara (2), 97, 185; En‘âm (6), 157; İsrâ’ 

(17), 82; Lokmân (31), 3; Zümer (39), 23; Şûrâ (42), 52; Câsiye (45), 11, 20; Necm (53), 23. 

181

               Dartma, Günümüzdeki Hâfızlık ile Asr-ı Saâdetteki Hâfızlığın Panoraması

“Hâfız”, “korumak, ezberlemek” manasındaki “hıfz” kökünden türemiş

bir sıfat olup terim olarak Kur’ân’ın tamamını ezbere okuyana denmektedir.3

            I. Asr-­‐‑ı Saâdette Hâfızlık

            Resûlullah (sav) kendisine nâzil olan âyet ve sûreleri, vahiy kâtiplerine

titizlikle yazdırmış ve ashâbına tebliğ etmiştir. Ashâp da bu vahiyleri hem

yazmış ve hem de ezberlemiştir (satır ve sadır).4 Bu uygulamanın, nâzil olan

âyet ve sûrelerin zâyic olmaması ve değiştirilmemesi bakımından büyük bir

önemi hâiz olduğu şüphesizdir. İşte bu nedenledir ki Kur’ân, en ufak bir deği-­‐‑

şikliğe uğramadan aslî hüviyetini koruyarak günümüze kadar gelmiştir.

Ancak ashâbın, hâfızlık anlayış ve amacı, günümüzdeki hâfızlık anlayış

ve amacından çok farklı olmuştur. Ashâp Kur’ân’ı, anlamak ve onunla amel

etmek maksadıyla okumuş ve ezberlemiştir. Günümüzde ise Kur’ân, –aşağıda

da anlatılacağı gibi- sadece ezberlenmekle kalmakta, asıl matlup olan an-­‐‑

laşılmasına ve uygulanmasına ise gereken önem verilmemektedir.

Bu itibarla olmalı ki Ebû Ömer Kur’ân hâfızını şöyle tarif etmiştir:

“Kur’ân hâfızı, Kur’ân’ın hükümlerini, helâlini ve harâmını bilen ve

onun içindekilerle amel edendir.”5

                Görüldüğü gibi burada “Kur’ân’ı anlamak ve uygulamak”, hâfızın

tanımında -­‐‑olmazsa olmaz-­‐‑ iki temel unsur olarak yer almıştır.

Abdullah b. ‘Amr da Kur’ân hâfızında şu niteliklerin bulunmasının şart

olduğunu bildirmiştir:

       3 ez-­‐‑Zebîdî, es-­‐‑Seyyid Murtaza Muhammed b. Muhammed el-­‐‑Huseynî, Tâcu’l-­‐‑Arûs min Cevâhiri’l-­‐‑

        Kâmûs, (Tahkik, Abdulkerîm İbrahim el-­‐‑Azbâvî), el-­‐‑Kuveyt, 1403/1983, XX, 218 (H-­‐‑F-­‐‑Z mad.); Boz-

kurt, Nebi, “Hâfız”, Diyânet İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1997, XV, 74.

         4 Bu konulara dair geniş bilgi için bkz., ez-­‐‑Zerkânî, Muhammed Abdulazîm, Menâhilu’l-­‐‑İrfân fî

Ulûmi’l-­‐‑Kur’ân, (Tahkik, Fevvâz Ahmed Zemerlî), 1. baskı, Dâru’l-­‐‑Kütübi’l-­‐‑Arabî, Beyrut, 1995/1415,

I, 197-­‐‑204.

           5 Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed, el-­‐‑Câmi li ‘Ahkâmi’l-­‐‑Kur’ân, Dâru İhyâ’i’t-­‐‑Türâsi’l-­

Arabî, Beyrut, I, 26.

                    İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2013, 29

182

            “(Kur’ân hâfızının), Kur’ân’ın hükümlerini (ahkâmını) öğrenmesi, Al-­‐‑

lah’ın murâdını ve üzerine farz olanı anlaması, okuduğundan yararlanması,

okuduğuyla amel etmesi gerekmektedir. (Onun), Kur’ân’ın farzlarını ve hü-­‐‑

kümlerini ezberden okuyup da okuduğunu anlamaması ne kötü bir şeydir…”6

“Hâfız”ın bu tanımını ve sahip olması gereken özellikleri destekleyen

hadisler de vardır. Meselâ bir hadîsinde Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Her kim Kur’ân’ı okur, onu ezberler, helâlini helâl ve harâmını harâm

kılarsa, Allah bu Kur’ân sebebiyle onu cennete sokar.”7

İşte bu hadiste gerçek anlamda hâfız olmanın üç şartına yer verilmiştir:

Kur’ân’ı ezberlemek, anlamak ve tatbik etmek.

Her şeyden önce bizzat Kur’ân, kendisinin anlaşılması ve uygulanması

gerektiğini pek çok âyetinde sarâhaten ifade etmiştir:

“Sana bu mübarek Kitâb’ı indirdik ki, âyetlerini düşünsünler ve aklı

olanlar öğüt alsınlar.”8

“İşte bu (Kur’ân) mübârek bir Kitâb’tır. Onu biz indirdik. Ona uyun ve

(Allah’tan) korkun ki size rahmet edilsin!”9

“Biz Kur’ân’dan mü’minlere şifa ve rahmet olan şeyler indiriyoruz…”10

Görüldüğü gibi âyetlerde kısaca Kur’ân’ın indiriliş amacının, üzerinde

düşünülmesi ve ondan öğüt alınması olduğuna önemle vurgu yapılmıştır.

Âyetlerde ayrıca Kur’ân’ın, ihtiva ettiği emir, yasak ve diğer esaslar insan ve

toplum hayatına tam anlamıyla yansıtılırsa ancak o zaman şifa ve rahmet ola-­‐‑

cağı, başka bir ifade ile problemleri çözeceği anlatılmıştır.

6 Kurtubî, el-­‐‑Câmi, I, 21.

7 Tirmizî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevrate, Sünenu’t-­‐‑Tirmizî, İstanbul, 1981, Fezâ’ilu’l-­‐‑Kur’ân, 13.

8 Sâd (38), 29.

9 En‘âm (6), 155.

10 İsrâ’ (17), 82. Konuya ilişkin başka âyetler için meselâ bkz., Nahl (16), 44; Kamer (54), 17.

183

Dartma, Günümüzdeki Hâfızlık ile Asr-ı Saâdetteki Hâfızlığın Panoraması

Kur’ân’ın anlaşılması gerektiği hususu hadislerde de üzerinde önemle

durulan bir meseledir. Konuyla ilgili olarak Resûlullah (sav) Ebû Zerr’e hitâben

şöyle demiştir: “Oturup Allah’ın kitâbından bir âyeti anlaman, senin için yüz

rekat (nâfile) namaz kılmandan daha hayırlıdır.”11 Yine Resûlullah (sav), “göz-­‐‑

lerinize ibadetten payını/nasibini veriniz” buyurdu. (Ashâp), “gözlerin nasibi

nedir, Yâ Resûlellah?” dediği zaman o, “Mushafa bakmak, onu derinlemesine

tetkik etmek (âyetleri üzerinde düşünmek) ve inceliklerinden ibret/ders al-­‐‑

maktır” cevabını verdi.12 Bu açıdan şu hadis de oldukça manidardır: “Allah’ın

evlerinden (herhangi) bir evde, Allah’ın Kitâbı’nı okuyan, aralarında mutâla‘a

eden kavme sekînet iner; onları, rahmet bürür, melekler kuşatır ve bu kimseleri

Allah kendi katındakiler arasında zikreder.”13

Resûlullah’ın şu beyanları da Kur’ân’ı hayata geçirmenin ehemmiyetini

ortaya koymaktadırlar:

“Kur’ân’ı öğreniniz, onu okuyunuz, Kur’ân’ı öğrenen, onu okuyan ve

gereğini yapan kişinin misâli (hâli), misk ile doldurulmuş bir dağarcığın (tulu-­‐‑

ğun) misâline (hâline) benzer ki, kokusu her tarafa yayılır. Kur’ân’ı öğrenip de

Kur’ân içinde olduğu halde uyuyup gaflete dalan kişinin misâli ise, misk üzeri-­‐‑

ne (içinde misk varken) ağzı sıkıca bağlanmış dağarcığın misâli gibidir.”14

“Kur’ân’ı okuyan ve hükümleriyle amel edenin anne ve babasına

kıyâmet günü parlaklığı dünyadaki güneşin parlaklığından daha fazla olan bir

taç giydirilir. O halde Kur’ân’ı bizzat uygulayan hakkında ne düşünürsünüz?

(Onun alacağı sevabı siz takdir edin/ne giyeceğini siz düşünüp tahmin edin).”15

11 İbn Mâce, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezîd el-­‐‑Kazvînî, Sünenu İbni Mâce, İstanbul, 1992, Mukad-­‐‑

dime, 16.

12 Aynî, Bedruddîn Ebû Muhammed Mahmûd b. Ahmed, Umdetu’l-­‐‑Kârî Şerhu Sahîhi’l-­‐‑Buhârî, Tashih,

Abdullah Mahmûd Muhammed Ömer, 1. baskı, Dâru’l-­‐‑Kütübi’l-­‐‑İlmiyye, Beyrut, 2001/1421, XX, 66.

13 Ebû Dâvûd, Süleymân b. el-­‐‑Eş‘as, Sünenu Ebî Dâvûd, İstanbul, 1981, Salât, 349; et-­‐‑Taberânî, Ebû’l-­‐‑

Kâsım Süleyman b. Ahmed, el-­‐‑Mu‘cemu’l-­‐‑Evsat, (Tahkik, Târık b. ‘Ivezullah b. Muhammed -­‐‑ Abdul-­‐‑

muhsin b. İbrahim el-­‐‑Huseynî), Daru’l-­‐‑Haremeyn, Kahire, 1995 m./1415 h., IV, 126 (hadîs no., 3780).

14 İbn Mâce, Mukaddime, 16; Tirmizî, Fezâ’ilu’l-­‐‑Kur’ân, 2.

15 Ahmed b. Hanbel, Müsned, İstanbul, 1982, III, 440; Ebû Dâvûd, Vitr, 14.

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2013, 29

184

Hz. Âişe’nin, Resûlullah’ın ahlakını soranlara, “siz Kur’ân okumuyor

musunuz? Onun ahlakı Kur’ân idi”16 şeklindeki anlamlı cevabı, Hz. Peygaber’in

Kur’ân’ı hayatına yansıttığını göstermektedir.

İşte yukarıda zikredilen hadislerde geçen niteliklere sahip olan hâfızlara

şu müjdeler verilmiştir:

Onlar;

1. Allah’ın dostu ve seçkin kullarıdır:

“Allah’ın insanlardan dostları vardır”. Allah’ın dostları kimlerdir Yâ

Rasûlellah denildi? Resûlullah şöyle buyurdu: “Onlar, Kur’ân ehli olup Allah’ın

yakın ve seçkin kullarıdır.”17

2. Ümmetin en şereflileridir:

“Ümmetimin en şereflileri Kur’ân’ı ezberleyenlerdir (Hameletu’l-­‐‑

Kur’ân’dır)”.18

3. Meleklerle birliktedirler:

“Kur’ân’(ı anlayıp uygulama konuların)da mâhir olan kişi, seçkin ve

kıymetli olan sefere melekleri ile beraberdir”.19

4. Gıpta edilmeye değerdirler:

“Ancak iki kişi gıpta edilmeye değerdir: Birisi, Allah’ın kendisine Kur’ân

ihsan edip de gece-­‐‑gündüz onu okuyarak uygulamaya çalışan; diğeri de Al-­‐‑

lah’ın verdiği malı gece-­‐‑gündüz fakirlere infak eden kimsedir.”20

16 Müslim, Ebû’l-­‐‑Huseyn Müslim b. El-­‐‑Haccâc, Sahîhu Müslim, İstanbul, 1981, Salâtü’l-­‐‑Müsâfirîn, 139.

17 Ahmed b. Hanbel, III, 127; İbn Mâce, Mukaddime, 16; Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdir-­‐‑

rahmân b. el-­‐‑Fazl b. Behrâm, Sünenu’d-­‐‑Dârimî, İstanbul, 1981, Fezâ’ilu’l-­‐‑Kur’ân, Fezâilu’l-­‐‑Kur’ân, 1.

18 et-­‐‑Taberânî, Ebû’l-­‐‑Kâsım Süleyman b. Ahmed, el-­‐‑Mucemu’l-­‐‑Kebîr, (Tahkik, Hamdî Abdu’l-­‐‑Mecîd es-­‐‑

Selefî), Neşr., Mektebetü İbn Teymiye, el-­‐‑Kâhire, XII, 125 (hadis no., 12612):

19 Müslim, Salâtü’l-­‐‑Müsâfirîn, 244.

185

Dartma, Günümüzdeki Hâfızlık ile Asr-ı Saâdetteki Hâfızlığın Panoraması

5. Hürmete layıktırlar:

“Yaşlı bir müslümana, (Kur’ân’ın esaslarını uygulamada) aşırı gitmeyen

ve tamamen uzak da olmayan Kur’ân hâfızına ve âdil sultana saygı göstermek,

Allah’a gösterilen saygıdan kaynaklanır”.21

6. Azaptan kurtulurlar:

“Şüphesiz ki Allah, Kur’ʹan’ı hıfzeden/ezberleyen bir kalbe azap et-­‐‑

mez.”22

7. Nihâyet cennete girer ve şefâat hakkına sahip olurlar:

“Kim Kur’ân’ı okur, ezberler, helâlini helâl ve haramını haram kılarsa

Allah o kişiyi, bu Kur’ân sebebiyle cennete sokar ve ailesinden cehenneme

girecekleri kesinleşen on kişiye de şefaatçı yapar”.23

İşte hâfızların bu vb. hadislerde geçen hak ve imtiyazlara sahip olmaları,

Kur’ân’ı anlayıp uygulamaya bağlıdır. Kur’ân’ı sadece ezberlemekle bu tür

ikbal ve kazanımları elde etmek mümkün değildir.

Ashâp da yukarıda konuyla ilgili âyetlerle Resûlullah’ın hadislerini ve

uygulamalarını dikkate almış olmalı ki, Kur’ân’ı hep anlamak, onun emir ve

yasaklarını (hükümlerini) tatbik etmek amacıyla ele almışlardır. Meselâ Abdul-­‐‑

lah b. Mes’ûd bu dönemdeki uygulamayı şöyle nakletmektedir: “Bizden birisi

on âyet öğrenince, o âyetlerin manasını öğrenip onlarla amel etmeden diğer

âyetlere geçmezdi.”24 Ebû Abdirrahmân es-­‐‑Sülemî de aynı tesibitleri şu şekilde

aktarmaktadır: “Biz Resûlullah’tan Kur’ân’dan on âyet öğrenince, onun içeriği-­‐‑

20 Müslim, Salâtu’l-­‐‑Müsâfirîn, 266, 267.

21 Ebû Dâvud, Edeb, 20.

22 Dârimî, Fezâilu’l-­‐‑Kur’ân, 1.

23 Tirmizî, Fezâilu’l-­‐‑Kur’ân, 13; İbn Mâce, Fezâilu’l-­‐‑Kur’ân, 16. Kur’ân’ın şefaatçı olacağına dair ayrıca

bkz., Ahmed b. Hanbel, V, 249; Müslim, Salâtü’l-­‐‑Müsâfirîn, 252.

24 Taberî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr, Câmi‘u’l-­‐‑Beyân an Te’vîli Âyi’l-­‐‑Kur’ân, (Tahkik, Mahmûd

Muhammed Şâkir), Neşr. Mektebetü İbn Teymiye, 2. baskı, el-­‐‑Kahire, I, 80; el-­‐‑Hâkim en-­‐‑Nîsâbûrî,

Ebû Abdillah, el-­‐‑Müstedrek ale’s-­‐‑Sahîhayn, Dâru’l-­‐‑Marife, Beyrut, I, 557.

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2013, 29

186

ni, (yani) helâlini-­‐‑harâmını, emrini-­‐‑nehyini öğrenmeden başka bir on âyete

geçmezdik.”25 Süleymân Dârânî ise kendi uygulamasını şöyle anlatıyor: “Ben

bir âyet okurum, dört-­‐‑beş gece onu düşünürüm, onu iyice anlamadan başka bir

âyete geçmem.”26 Bunun en tipik misâlini İbn Ömer’in şu rivâyetinde görmek-­‐‑

teyiz: “Ömer b. el-­‐‑Hattâb (ra), Bakara Sûresini on iki senede öğrenmiş, öğren-­‐‑

dikten sonra da bir deve kurban etmiştir.”27 İmâm Mâlik’in rivâyetine göre de

“Abdullah b. Ömer, Bakara Sûresini öğrenmek için üzerinde (tam) sekiz sene

durmuştur.”28 Bu rivâyetlerden anlaşılıyor ki Hz. Ömer ve oğlu Abdullah söz

konusu sûreyi uzun bir zaman zarfında okumuşlar, anlamışlar ve pratik hayat-­‐‑

larına yansıtmışlardır. Yoksa bu kadar uzun bir zaman içinde onu sadece yü-­‐‑

zünden okumak veya ezberlemekle yetinmemişlerdir.

Bütün bu anlatılanlardan, asr-­‐‑ı saâdette ve sahâbe döneminde Kur’ân’ın,

“anlaşılıp uygulanmak” için okunduğu ve ezberlendiği sarâhaten an-­‐‑

laşılmaktadır.

II. Günümüzde Hâfızlık

Yukarıda (giriş kısmının sonunda) da çok kısa olarak değinildiği gibi

bugün ülkemizdeki anlayış ve uygulanış şekliyle “Kur’ân’ı Fâtiha sûresinden Nâs

sûresine kadar ezberleyen” hâfız olarak kabul edilmektedir. Bu şekilde binlerle

ifade edilebilecek sayıda kişi, baştan sona Kur’ân’ı ezberlemiştir. Halen bazı

resmî veya gayr-­‐‑i resmî kurumlarda hâfızlık çalışmaları bu minval üzere devam

etmektedir. Ancak, hâfızlığın bu şekildeki anlayış ve kabulü ile asr-­‐‑ı saâdetteki

tanımı ve nitelikleri arasında çok büyük farklılıkların olduğu açıkça ortadadır.

Günümüzde Kur’ân’ı, sadece ezberlemekle yetinenlere hâfız denirken, ashâp

döneminde onu ezberleyen, anlayan ve uygulayana ancak hâfız denmiştir. Ne

acı bir gerçektir ki, toplumumuzdaki hâfızların kâhir ekseriyeti Kur’ân’ı anlama

25 Beyhekî, Ebû Bekr Ahmed b. el-­‐‑Huseyn, Şu‘abu’l-­‐‑Îmân, (Tahkik, Ebû Hêcir Muhammed es-­‐‑Sa‘îd b.

Besyûnî Zeğlûl), 1. baskı, Dâru’l-­‐‑Kütübi’l-­‐‑İlmiyye, Beyrut, 1990/1410, II, 331; Kurtubî, el-­‐‑Câmi, I, 39.

26 Ğazâlî, Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed, İhyâ’u Ulûmi’d-­‐‑Dîn, Mektebetü Mısr/Dâru Mısr li’t-­‐‑

Tıbâ‘a, I, 277.

27 Beyhekî, Şu‘abu’l-­‐‑Îmân, II, 331; Kurtubî, el-­‐‑Câmi, I, 40.

28 İmâm Mâlik, el-­‐‑Muvatta, (Tahkik, Dr. Beşşâr ‘Avvâd Ma‘rûf, Mahmûd Muhammed Halîl), 1. baskı,

Beyrût, 1992/1412, Kur’ân, 11.

187

Dartma, Günümüzdeki Hâfızlık ile Asr-ı Saâdetteki Hâfızlığın Panoraması

ve uygulamadan yoksundurlar; dolayısı ile bunlara asr-­‐‑ı saâdetteki bilinen

anlamıyla hâfız demek pek mümkün görünmemektedir. Onların, asr-­‐‑ı saâdette

bilindiği ve kabul edildiği şekliyle hâfızlık payesini almaları için “Kur’ân’ı an-­‐‑

lama ve uygulama” gibi zorlu aşamaları katetmeleri gerekmektedir. Haliyle asr-­‐‑

ı saâdetteki hâfızların elde ettikleri hak ve imtiyazlarla günümüz hâfızlarının

sahip oldukları ikbal ve imkânlar arasında da çok bâriz farkların olduğu gö-­‐‑

rülmektedir. Bu cümleden olarak toplumumuzdaki hâfızların sahip oldukları

hak ve imtiyazları şu şekilde sıralamak mümkündür:

1. Resmî veya gayr-­‐‑ı resmî kurumlarda görev almak. Ülkemizde bu tür

birimlerde görev verilirken hâfızlara öncelik tanınmaktadır.29

2. Resmî veya gayr-­‐‑ı resmî tören veya programlarda -­‐‑ezbere-­‐‑ Kur’ân

okumak (aşır). Bu tür etkinliklere genellikle sesi güzel olan hâfızlara Kur’ân

(aşır) okutmakla başlanmaktadır. Mübarek gün ve gecelerde yapılan program-­‐‑

larda ise hafızlar tarafından daha fazla aşır okunmaktadır.

3. Toplumun itibarını ve beğenisini kazanmak. Başka bir ifadeyle top-­‐‑

lumda saygın bir yere sahip olmak. Halkımızın muhâfazakar kesimi hâfızlara

diğer insanlardan daha fazla değer vermektedirler.

4. Günahlardan sakınmak. Hâfızların önemli bir kısmı, -­‐‑Kur’ân’ı baştan

sona ezberlemiş olmalarının şuûru içinde hareket edip-­‐‑ bazen kendi vicdan-­‐‑

larının sesini dinleyerek ve bazen de toplumun göstereceği tepkiden çekinerek

günah işlemekten kaçınmaktadırlar.

5. Yeri geldikçe çeşitli konulara dair delil getirebilmek. Başka bir ifadeyle

ele alınan veya bahis konusu olan meseleler hakkında –varsa-­‐‑ Kur’ân’dan ilgili

âyet ya da âyetleri okuyabilmek. Ancak üzülerek ifade etmek gerekir ki bu

uygulama, toplumumuzdaki hâfızların –sayısına göre-­‐‑ yok denecek kadar az

29 Burada şunu da hatırlatmak gerekir ki, yapılan bir araştırmaya göre ülkemizde hâfızlık belgesi

alanların önemli bir kısmının dinî hizmetlerde görev almak istemediği ortaya çıkmıştır. (Bkz., Çi-­‐‑

men, Abdullah Emin, Hâfızlık Tarihi ve Türkiye’de Hâfızlık Kurumunun İşlevselliği, İstanbul, 2010, s. 75.)

İşte bu olumsuz durum da işin bir başka ciddi problemini teşkil etmektedir.

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2013, 29

188

bir kesimi tarafından gerçekleştirilmektedir. Zaten bu makalenin yazılmasına

vesile olan asıl sebep de bu talihsiz durumdur.

Türkiye’de hâfızlık yapan kişilerin sadece, yukarıdaki maddelerde belir-­‐‑

tilen dünyevî ikbal ve ayrıcalıklara sahip olmak için hâfızlık yaptıklarını söyle-­‐‑

mek istemiyoruz. Biz burada ülkemizde bu alanda yapılan uygulamaların ve

mevcut durumun bir panoramasını ortaya koymaya çalıştık. Ancak şu kadarını

belirtelim ki, yukarıdaki maddelerde zikredilen hususların uhrevîlik yönü

olmakla birlikte kişisellik ve dünyevîlik yönlerinin de bulunduğu ve hatta bu

son (yani şahsî ve maddî) kısmın biraz daha ağırlıklı olduğunu söylemek

mümkündür. O halde Allah’ın kelamını sadece ezberleme işleminin, Kur’ân’ın

istediği köklü değişim ve dönüşümü gerçekleştiremediği için onu bir bakıma

âtıl ve işlevsiz hale getirdiği söylenebilir. Çünkü üzerinde düşünülüp an-­‐‑

laşılmadan ve de hayata yansıtılmadan salt ezberle Kur’ân, icrâ etmesi gereken

ferdî ve ictimâî hayatı İlâhî İrâdeye göre şekillendirme ve tanzîm etme temel

fonksiyonunu yerine getirememektedir. Yani bir anlamda bu şekildeki

hâfızlıkla Kur’ân, hayattan koparılmış ve tecrîd edilmiş olmaktadır.30

Kur’ân’ı hıfzetmenin, asr-­‐‑ı saâdetteki amacıyla sonraki dönemlerdeki

amacı arasındaki farkı Abdullah b. Mes‘ûd şöyle ifade eder:

“Bize, Kur’ân’ın lafızlarını ezberlemek zor, onunla amel etmek kolay ge-­‐‑

lirdi. Bizden sonrakilere Kur’ân’ı ezberlemek kolay, onunla amel etmek zor

gelecek.”31 “Kur’ân, hükmüyle amel edilmek için nâzil olmuş iken onlar, yalnız

okumasını amel olarak kabul etmişlerdir. Bazı kimseler, Fâtiha’dan başlayarak

hiç yanılmamak şartıyla Kur’ân’ı sonuna kadar okudukları halde hükmüyle

amel etmemektedirler.”32

30 Bkz., Furkân (25), 30.

31 Kurtubî, el-­‐‑Câmi, I, 40.

32 Ğazâlî, İhyâ’, I, 275.

189

Dartma, Günümüzdeki Hâfızlık ile Asr-ı Saâdetteki Hâfızlığın Panoraması

el-­‐‑Hasanu’l-­‐‑Basrî’nin mukâyesesi ise şöyledir:

“Önceleri insanlar Kur’ân’ı Allah’ın bir emri-­‐‑fermanı bilir öyle dav-­‐‑

ranırdı. Gece gündüz onun üzerinde titizlik gösterir, onu gözetir, göz önünde

bulundurur, ona göre amel ederdi. Şimdi siz onun harflerine, harekelerine çok

dikkat ediyorsunuz, ama ilâhî emirlere, içinde neler bulunduğuna hiç dikkat

etmiyorsunuz. Hatta onları anlamıyorsunuz bile.”33

Günümüzde insanların Kur’ân’a karşı -­‐‑tasvîbi mümkün olmayan bu

yanlış-­‐‑ tutumunu Ebû Ümâme el-­‐‑Bâhilî şu sözüyle ortaya koymaktadır:

“Kur’ân’ı okuyunuz! (Duvar vb. yerlerde) asılı olan Mushaflar sizi al-­‐‑

datmasın…”34

Ne hazindir ki bu gün bazı Müslüman ailelerde bu yanlış uygulamayı

görmek mümkündür.

Asr-­‐‑ı saâdetten sonra Müslümanların içine düştükleri bu kısır süreç,

Batılıların bile gözünden kaçmamıştır. Meselâ Mister Marmadok Bikithol bu

konudaki tespitlerini şöyle dile getirmektedir:

“Son zamanlarda Müslümanlar manalardan ziyade elfâza (lafızlara)

ehemmiyet vermeye başladılar. Halbuki Kur’ân-­‐‑ı Kerîm, şeyhülislamların fetva-­‐‑

larını, müctehidlerin ictihâdâtını (ictihatlarını) körü körüne taklit etmeyi iste-­‐‑

mez…”35

Çalışmamızı sonlandırırken şunu da belirtelim ki yukarıda, günümüz

hafızlarının sayısının binlerce olduğunu kaydetmiştik. Şimdi bu hafızların du-­‐‑

rumu, asr-­‐‑ı saadetteki hafızların durumuyla mukayese edilirse sayılarının ne

kadar olacağını tahmin etmek herhalde kolay olacaktır.

33 Kandehlevî, Muhammed Zekeriyyâ’, Fezâ’il-­‐‑i ‘Amâl, (Terceme, Yusuf Karaca), İstanbul, 1997, s. 383.

34 Dârimî, Fezâ’ilu’l-­‐‑Kur’ân, 1; Ğazâlî, İhyâ’, I, 273.

35 Eşref Edip, Kur’ân (Garb Mütefekkirlerine Göre), 2. baskı (tab‘), İstanbul, 1958/1378, s. 45.

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2013, 29

190

Sonuç:

Yüce Allah’ın insanlara göndermiş olduğu en son ilâhî kitap şüphesiz ki

Kur’ân’dır. Bu nedenle olmalı ki Kur’ân, nâzil olmaya başladığı andan itibaren

özenle yazılmış ve ezberlenmiştir (satır ve sadır). Bu şekilde aslî hüviyetini

koruması sağlanmıştır.

Asr-­‐‑ı saâdette ve ashâp döneminde, günümüzde olduğu gibi Kur’ân’ı

sadece ezberlemekle yetinenlere Kur’ân hâfızı denmemektedir. Onlara göre

Kur’ân hâfızı, onu ezberledikten sonra anlayan ve yaşayan anlamına gelmekte-­‐‑

dir. Kur’ân’ı sadece ezberlemek, hâfız olmanın ilk ve en kolay safhasıdır, ondan

sonra aşılması gereken “anlama ve yaşama” safhaları gelmektedir.

Bu itibarla günümüzdeki hâfızlık uygulaması bir bakıma Kur’ân’ın, ak-­‐‑

tivitesini ve işlevselliğini kaybetmesine sebep olmakta, böylece onun hayatla

bağlantısını kesmektedir. Çünkü anlaşılıp gereği yapılmadığı takdirde

Kur’ân’dan hakkıyla yararlanmak mümkün değildir. O halde bugünkü şekliyle

hâfızlığın önemli bir faydasının olduğunu söylemek çok zor görünmektedir.

Netice itibariyle yine de müsâmahakar davranıp Kur’ân-­‐‑ı Kerîm’i, sade-­‐‑

ce ezberlemekle yetinenlerin bu sacyini meşkûr olarak değerlendirirken, onu

anlayıp üzerinde düşünenleri ve de hayata geçirmeye çalışanları tebrîk ve

takdîr etmek lazımdır.

191

Dartma, Günümüzdeki Hâfızlık ile Asr-ı Saâdetteki Hâfızlığın Panoraması

Kaynaklar:

Ahmed b. Hanbel, Müsned, İstanbul, 1982.

Aynî, Bedruddîn Ebû Muhammed Mahmûd b. Ahmed, Umdetu’l-­‐‑Kârî

Şerhu Sahîhi’l-­‐‑Buhârî, Tashih, Abdullah Mahmûd Muhammed Ömer, 1. baskı,

Dâru’l-­‐‑Kütübi’l-­‐‑İlmiyye, Beyrut, 2001/1421.

Beyhekî, Ebû Bekr Ahmed b. el-­‐‑Huseyn, Şu‘abu’l-­‐‑Îmân, (Tahkik, Ebû

Hêcir Muhammed es-­‐‑Sa‘îd b. Besyûnî Zeğlûl), 1. baskı, Dâru’l-­‐‑Kütübi’l-­‐‑İlmiyye,

Beyrut, 1990/1410.

Bozkurt, Nebi, “Hâfız”, Diyânet İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1997.

Çimen, Abdullah Emin, Hâfızlık Tarihi ve Türkiye’de Hâfızlık Kurumunun

İşlevselliği, İstanbul, 2010.

Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahmân b. el-­‐‑Fazl b. Behrâm,

Sünenu’d-­‐‑Dârimî, İstanbul, 1981.

Ebû Dâvûd, Süleymân b. el-­‐‑Eş‘as, Sünenu Ebî Dâvûd, İstanbul, 1981.

Eşref Edip, Kur’ân (Garb Mütefekkirlerine Göre), 2. baskı (tab‘), İstanbul,

1958/1378.

Ğazâlî, Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed, İhyâ’u Ulûmi’d-­‐‑Dîn,

Mektebetü Mısr/Dâru Mısr li’t-­‐‑Tıbâ‘a.

el-­‐‑Hâkim en-­‐‑Nîsâbûrî, Ebû Abdillah, el-­‐‑Müstedrek ale’s-­‐‑Sahîhayn, Dâru’l-­‐‑

Marife, Beyrut, I, 557.

İbn Mâce, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezîd el-­‐‑Kazvînî, Sünenu İbni

Mâce, İstanbul, 1981.

192

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2013, 29

İmâm Mâlik, el-­‐‑Muvatta, (Tahkik, Dr. Beşşâr ‘Avvâd Ma‘rûf, Mahmûd

Muhammed Halîl), 1. baskı, Beyrût, 1992/1412.

Kandehlevî, Muhammed Zekeriyyâ’, Fezâ’il-­‐‑i ‘Amâl, (Terceme, Yusuf Ka-­‐‑

raca), İstanbul, 1997.

Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed, el-­‐‑Câmi li ‘Ahkâmi’l-­‐‑

Kur’ân, Dâru İhyâ’i’t-­‐‑Türâsi’l-­‐‑Arabî, Beyrut.

Müslim, Ebû’l-­‐‑Huseyn Müslim b. El-­‐‑Haccâc, Sahîhu Müslim, İstanbul,

1981, Salâtü’l-­‐‑Müsâfirîn, 244.

et-­‐‑Taberânî, Ebû’l-­‐‑Kâsım Süleyman b. Ahmed, el-­‐‑Mu‘cemu’l-­‐‑Evsat, (Tah-­‐‑

kik, Târık b. ‘Ivezullah b. Muhammed -­‐‑ Abdulmuhsin b. İbrahim el-­‐‑Huseynî),

Daru’l-­‐‑Haremeyn, Kahire, 1995/1415.

-­‐‑-­‐‑-­‐‑-­‐‑-­‐‑-­‐‑-­‐‑-­‐‑, Ebû’l-­‐‑Kâsım Süleyman b. Ahmed, el-­‐‑Mucemu’l-­‐‑Kebîr, (Tahkik,

Hamdî Abdu’l-­‐‑Mecîd es-­‐‑Selefî), Neşr., Mektebetü İbn Teymiye, el-­‐‑Kâhire.

Taberî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr, Câmi‘u’l-­‐‑Beyân an Te’vîli Âyi’l-­‐‑

Kur’ân, (Tahkik, Mahmûd Muhammed Şâkir), Neşr. Mektebetü İbn Teymiye, 2.

baskı, el-­‐‑Kahire.

Tirmizî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevrate, Sünenu’t-­‐‑Tirmizî, İstanbul,

1981.

ez-­‐‑Zebîdî, es-­‐‑Seyyid Murtaza Muhammed b. Muhammed el-­‐‑Huseynî,

Tâcu’l-­‐‑Arûs min Cevâhiri’l-­‐‑Kâmûs, (Tahkik, Abdulkerîm İbrahim el-­‐‑Azbâvî), el-­‐‑

Kuveyt, 1403/1983.

ez-­‐‑Zerkânî, Muhammed Abdulazîm, Menâhilu’l-­‐‑İrfân fî Ulûmi’l-­‐‑Kur’ân,

(Tahkik, Fevvâz Ahmed Zemerlî), 1. baskı, Dâru’l-­‐‑Kütübi’l-­‐‑Arabî, Beyrut,

1995/1415.

**********Sitemizde yayınlanan yazı, fotoğraf ve dokümanlar başka bir site ya da dergi-gazetede yayınlanacaksa önceden yazılı izin gerektirir. Sitelerimizde yayınlanan diğer doküman veya belgeler , kaynak gösterilmek ve sitesinin ilgili sayfasına link verilmek koşuluyla yeniden yayınlanabilir.Bekir AKKAYA/2000 **********