KUMRU HÜKÜMET KONAĞININ ALTINDA BULUNAN KÜTÜPHANEDE SOHBET….

Kimler Yok ki
Soldan Sağa: Ahmet Hocaoğlu- Kumru İmam Hatip Lisesi Müdürü, Osman Caldu- Özel İdare Müdürü, Tapu Kadastro Müdürü, Celalettin Dilemek, Lise Müdürü, Mustafa Köstek- Mehmet Akif Ersoy İlkokulu Müdürü , Mustafa Değirmen- Kütüphane Müdürü, Vahit Çaya- Kütüphane Memuru, İlhan Ayız- Atatür İlkokulu Müdürü….
Fotoğraf : Bekir AKKAYA
Bekir Akkaya Arşivinden….
************

**********Sitemizde yayınlanan yazı, fotoğraf ve dokümanlar başka bir site ya da dergi-gazetede yayınlanacaksa önceden yazılı izin gerektirir. Sitelerimizde yayınlanan diğer doküman veya belgeler , kaynak gösterilmek ve sitesinin ilgili sayfasına link verilmek koşuluyla yeniden yayınlanabilir.Bekir AKKAYA **********

Günümüze Kaside /Necip Fazıl Kısakürek / Tercüman Gazetesi -22 Nisan 1979

Arşivimde Necip Fazıl Kısakürek’in 22 Nisan 1979 yılından Tercüman Gazetesinde Yayınlanmış bir şiirini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu şiirin ardından ise Erzurumlu Şakir Arslan’ın Milli Gazete’de 21 Mayıs 1979 yılında Necip Fazıl Kısakürek’e cevap veren şiirini notlarımdan buraya aktaracağım. Kumru’dan sevgi ve selamlar…Bekir Akkaya/

Necip Fazıl Kısakürek – Günümüze Kaside
Akıl küt, fikir herze, 
Din öksüz, dil kepaze. 

Bin yıllık koca devlet 

Açıkta bir cenaze. 


İktidar, vurdum-duymaz, 

Muhalefet geveze. 

Anarşi, kanlı goril, 

Gardiyanı şempanze.

Ne mal, ne ırz, ne de can, 

Ne denge, ne şiraze! 

Bas parayı, bas gitsin. 

Varsın, çoksun endaze!

Boşalt, deryayı boşalt! 

Bir damlacık pekmeze! 

Mebus maaşı dünün, 

Bugün üç kilo sebze. 


Dar boğaz önlemleri 

Dağ yığmaktır pürüze. 

İşçiye gözbağcılık, 

Turiste lüpten meze. 


Gel de dirhem gübre bul, 

İş kaldı mı dövize! 

Sadaka veren olmaz, 

Damarı çatlak yüze! 


Bir masaldır kalkınma, 

Yırtık balondan füze. 

Ağır sanayi çarkı 

Hasret çeker öküze. 


TRT’den sorarsan, 

Komüniste yelpaze. 

Mukaddes emanetler 

Satılık birkaç yüze. 


Fatih’tan kalan mâbed, 

Küfür ambarı müze. 

Puta tac giydirir de 

Kıyarlar ölümsüze. 


Sağa hiçbir geçit yok, 

Sola her türlü vize. 

Bütün bunlar bağlıdır, 

Devrim adlı merkeze. 


Tarih bir yangın yeri, 

Vatan Darülaceze. 

Yanık ampule kurban, 

Güneş saçan avize.

Ey şeddeli eşşeklik, 

Anırışta cerbeze! 

Bir harf bile değilsin, 

Elif üstünde hemze. 


Milletin delik kalbi, 

Senin çenende gamze. 

Yahu, bir parça haya, 

Bir nebzecik, bir nebze! 


Böyleyken ayaktasın 

Tersine bir mucize! 

Hazır mısın MSP, 

CHP’ye ta’vize? 


Söyleyin a dostlarım, 

Bu yol çıkar mı düze? 

Bu idare varır mı, 

Bahardan sonra güze?

Hani o ses: yetiştim, 

Diye millî âvâze? 

Meydanı dümdüz etmek 

Müslümana farîze. 

Bize Allah acısın; 

Allah, Celle ve Azze…
Necip Fazıl Kısakürek / 22 Nisan 1979 /Tercüman Gazetesi
**********
Bu Şiire Cevap
NECİP BEYE KASİDE /Şakir Arslan

Bu şiir Necip Fazıl’ın 22 Nisan 1979 yılında Tercüman Gazetesinde Yayınlanan ” Hazır mısın MSP, CHP’ye Tavize” sualine Cevap ve “Günümüze Kaside” adlı şiirine Naziredir. 

NECİP BEYE KASİDE /Şakir Arslan


Başladı iftiraya,
Yine noldu Necibe?
Onu teşhir eylemek,
Artık bize vecibe?

Alınca ulufeyi, 
“GÜNÜMÜZE KASİDE”
Yazar sonra parayı,
İndiri verir cebe.

MSP’ye çatmakta, 
Çünkü masona gebe,
Gayri meşru çocuğa,
Bilmem kim olur ebe?

Renksizler namına sen,
Ne söylersen söyle be,
Bir gün devran değişir,
Böyle gitmez böyle be.

Temiz Müslümanlara,
sataşman çok acube,
MSP kazık atmaz,
Ki dokusun ucu be.

Temel atar sadece,
Sen gösterdin öcü be, 
Alınca mangırları,
Haktan ettin rucu be.

Laikliğe çağırır,
Methettiğin hacı be, 
On bir AP’lileri, 
Görmüyorsun ucube.

Kimsin Sual sorarsın?
Necisin sen neci be,
Biraz değerin vardı,
Oda indi hiçe be.

Bin Beygirin sırtına,
Gez göçebe göçebe,
Nazarında bitmedi
MSP’nin suçu be.

Dön bir bak renksizlere,
Kaçı temiz kaçı be!
Yıpratma holdinginde,
Geçtin Vehbi Koç’u be.

Herhalde çok bozuldu,
Gözündeki açı be,
Yahu bir parça haya, 
Bir nebzecik, bir nebze.

Siyonist adeseden,
Böyle yan bakma bize, 
Bir gün Hak divanında,
Gelinecek yüz yüze.

Yazdığın kasideyi,
Okudum süze süze,
“Hazır mısın MSP,
CHP’ye tavize?”

Eminim bu suali,
Sorduran Loca size, 
Söyle üstat bu söze,
Kaç bin aldı caize?

MSP’de yer yok,
Tefeciye faize,
Masonları destekle,
Hakka çatmak nenize?

Masonluk vesikasın,
Neşreylemiştin bize,
Peki şimdi noldu ki?
Çıkarırsın temize.

Müslümanları atmak,
İstiyorun denize,
Biz Hakkı istiyoruz,
Rabbim çıkarır düze.

İslam şahlanacak,
Küfürü eze eze,
Ya sanayi masalı ,
Diyordun ya aceze.

Peki niye üzgünsün?
Düştük diye öküze,
Demek ki oluyorsun,
Masonlara yelpaze.

Beklemiyoruz senden,
İnananlara vize,
Davası Müslümanın,
Her dem ebedi taze.

Bir daha dikkat eyle,
Ağzından çıkan söze,
Büyüklerden işaret,
Var Hicri 1400’e

Sakarya’dan Tatvan’dan,
Ses gelmedi mi size?
Desteğin lazım değil,
Gel köstek olma bize.

“La Teknetu” diyor Hak,
Elbet çıkarır düze,
Bir tek yardımcımız var,
Allah Celle ve Azze.

Şakir ARSLAN/ Erzurum/ 21 MaYIS 1979 /Milli Gazete

Bekir Akkaya Arşivinden…


**********Sitemizde yayınlanan yazı, fotoğraf ve dokümanlar başka bir site ya da dergi-gazetede yayınlanacaksa önceden yazılı izin gerektirir. Sitelerimizde yayınlanan diğer doküman veya belgeler , kaynak gösterilmek ve sitesinin ilgili sayfasına link verilmek koşuluyla yeniden yayınlanabilir.Bekir AKKAYA **********

BİR İMAM HATİPLİNİN NOT DEFTERİ-6 / BEKİR AKKAYA

TAVSİYE EDİLEN YA DA OKUNAN KİTAPLAR ÜZERİNE
            İmam Hatip Yıllarında Tuttuğum Notları sizlerle paylaşmaya devam ediyorum.
            Şimdi ise o yıllarda hocalarımız ve bizden büyük ağabeylerimizin bizlere tavsiye ettiği bazı kitaplardan söz etmek istiyorum.
            09.03.1977 yılında daha önceden sizlerle paylaştığım bir notla bu yazıya başlamak istiyorum.
            Samuel Smıles’in Kitapların Arkadaşlığı bölümünde “Kitap Okurken Uygulanacak Yol” diye üç tavsiyesi bulunuyor. Bunlar:
1.      Yeni çıkan bir kitabı bir yıl geçmedikçe okumayın.
2.      Ün yapmış kitaplardan başka kitaplardan okumayın.
3.      Yalnız hoşlandığınız kitaplardan okuyun.
Aslında bu tavsiyeler bugün için de geçerlidir.
O yıllarda sınıflarımıza gelen öğretmenlerimiz bu konuda bizi sürekli uyarır ve sık sık
Okumamız gereken kitapları sıralarlardı. Tavsiye edilen kitaplar daha çok öğretmenlerimizin görüşleri doğrultusunda olurdu.
            Tavsiye edilen kitap ve dergilerin yanı sıra o zamanda yayınlanan gazetelerden bazıları da özellikle biz öğrencilere tavsiye ediliyordu.
            Bir ara her “Her Eve Bayrak” sloganı ile çıkan Bayrak Gazetesi Mücadeleci dediğimiz öğretmenler tarafından okumamız tavsiye edilirken, Her Gün gazetesi kendilerini Ülkücü diye tanımlayan öğretmenlerimiz tarafından okumamız önerilirdi. Mili Gazete daha çok Mili Selamet Partisinin yayın organı gibi bir gazete idi ve bu gazeteyi okumamızı isteyen ağabeylerimiz ve öğretmenlerimizde okulumuzda epey fazlaydı. Tercüman gazetesi kendilerini Milliyetci diye tanımlayan ağabeylerimiz ve öğretmenlerimiz tarafından tavsiye edilirdi. Okulumuzda Cumhuriyet Gazetesini tavsiye edene ben şahsen hiç şahit olmadım. Ancak öğretmenlerimiz arasında bu gazetenin okuyucuları vardı.
            Yine bu yıllarda çok sayıda sol ve sağ kesimden dergileri de takip etmemiz önerilirdi. Mesala “Sızıntı” Dergisi bu yıllarda yayın hayatına başlamıştı. Zafer ve Sızıntı Dergisinin okulumuzda hayli okuyucusu mevcuttu. Böyle olmasına rağmen daha çok dergilerden şimdilerde”radikal” denilen dergi ve gazetelerin okuyucuları daha fazla idi.
            O yıllarda benim gördüğüm kadarıyla hemen herkes mutlaka okurdu.
            Not defterimde bize tavsiye edilen kitaplara bir göz atmadan önce bizim devrelerin kitap okuma  alışkanlığından da söz etmek istiyorum.
             

“TAKAVUT DİLEKÇESİ” TAMAM / BEKİR AKKAYA

Bugün gerçek olup olmadığına inanamadığım ama kesin gerçek olan bir mutlu günün sevinci içersindeyim. Aklımın ermeye başladığı ilk günden bu yana uzun bir süreçten geçip ilk göreve başlamanın heyecanı kadar mutlu ve huzurluyum bugün. Ben bugün bitmez- tükenmez denen yılları arkama atarak her görevlinin defalarca hayalini kurduğu emekli
dilekçemi verdiğimin sevincini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Uzun yıllar edindiğiniz alışkanlıklarınızı arkanızda bırakmak, yaptığınız iş ve eylemlerden uzak kalmak elbette zordur. Hele de görevinizin dışında hiçbir aktiviteniz yoksa ya da işinizin dışında bir alışkanlık elde edilmemişse emeklilik çok daha zordur.

Ben emekliliğin nasıl bir şey olduğunu bilmesem de zor bir kararın ardından “şükrolsun” bugün emeklilik dilekçesi verdiğimin mutluluğunu yaşıyorum.

Göreve başlarken de beni nelerin beklediğini yine bilmiyordum. Bugün içinde gelecekte beni nelerin beklediğini bilemem. Her ne olursa olsun sağlık ve sıhhatim olduğu sürece emekliliğin keyifli olacağını düşünüyorum.

Uzun yıllar yaptığımız görevlerin dışında, edindiğimiz başka alışkanlıklarımızı sürdürmenin keyfini yaşamak istiyorum. O yüzden de emekli olmanın bundan sonraki hayatımda daha güzel ve keyifli günler getireceğine inanıyorum.

Yıllarca yazdıklarımı daha özgür ve daha açık yazmak istiyorum. Söylediklerimi “kuş Dili” muhabbetinden çıkartarak daha anlaşılır bir lisan kullanmak istiyorum.

Anlayanlar için işin derinliğine ve derin olan insanlarla birlikte olmak istiyorum. Çukurlardan uzak durarak, kurtlu sularda boğulmak istemiyorum.

Anlaşılmak ve anlamak istiyorum. Okumaya fırsat bulamadığım kitapları kalan ömrümde okuyarak anlamak ve anlatmak istiyorum.

Zorunlu nikâhlılarımı boşamak ve sevdiklerimle birlikte olmak istiyorum.

Sıradan bir vatandaşlık istiyorum. Giysilerim nedeniyle saygı ve sevgi istemiyor ve bana samimi ve içten davranış olmasını istiyorum.

Yeri ve zamanı gelince usulüne uygun doğru bildiklerimi söylemek istiyorum. “Emme –Basma Tulumba” gibi yalandan “he he – hı hı” demek istemiyorum.

Belki sabahlara kadar alışıla geldiği türden uyumak, gündüzleri de alışıla geldiği türden uyanık olmak istemiyorum. Ömrümün geri kalan kısmını istediğim saatte uyumak, istediğim saatte de uyanmak istiyorum.

Belki hep, belki de az , normal ya da top sakal bırakmak istiyorum. Ömrümün geri kalan kısmında “mesai” ya da “ kılık – kıyafet” gibi hiç inanmadığım kurallara uymak istemiyorum.

Bugün zor olsa da bir karar verdim ve bugün emeklilik dilekçemi yazdım. Şükrolsun, mutlu ve huzurluyum. Bu mutluluğumu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Benim için emeklilik bir anlamda Hür ve Özgür olmakla eş değer bir durum. Bu ortamlarda daha güzel şeyleri paylaşacak ve daha güzel şeylerle olacağız inşallah.

Yazı – çizi noktasında özellikle Kumru için yüzlerce dokümanı tasnif etmek var. Kumrumuzla ilgili daha özgür şartlarda konuşmak var yazmak var. Gidilecek Ankaralar var İstanbullar var. Ziyaret edilecek arkadaşlar var dostlar var. Bütün bunlar benim emekliliğimi gerektiriyor ki, şükrolsun bugün dilekçemi verdim ve mutlu ve huzurluyum

Allah sonumuzu iyi ve hayırlı kılsın. Geleceğin ne getireceğini hiç birimiz kestiremez. Ancak bugünkü şartlarda emekliliğimin bugünkünden daha iyi olacağını düşünüyorum.

Benim sevincime buruk bir sevinçle ve üzüntüyle karşılık veren, beni ne kadar çok sevdiklerini yüzlerinden okuduğum dostlarımı üzdüğümün bilincindeyim. Şu bilinsin ki, onlar ömrümün sonuna kadar bizim yüreğimizin en derin köşesinde olup her yer ve mekânda maddi ve manevi bu emekli ihtiyar onların hizmetinde olacaktır. Ve kendilerine bir telefon kadar yakındır. Eğer emekli olmamış olsa idim sadece onlar için olmazdım. Bu nedenle de çok üzgünüm. Onlardan “helalık” diliyorum…

Bütün iyi niyetlilerin tüm niyetleri kabul olsun dileklerimle Kumru’dan sevgi ve saygılarımı iletirim…Bekir AKKAYA / 14 Mayıs 2010/KUMRU

TASAVVUFTAN UZAK -EŞREFPAŞALILARI MUTLAKA İZLEYİN/ BEKİR AKKAYA

Haftada bir kez de olsa sinemada film izlemek bizim için bir alışkanlıktır. Pazar akşamını da EŞREFPAŞALILAR” ı izlemeye ayırdım.

İHA Muhabiri Muhsin Yılmaz ve ben çocuklarımızla birlikte salona girince salonda yer kalmadığı gibi bir çok insanın da ayakta filmi izlediğine şahit olduk. Hemen baştan söyleyeyim mutlaka bu filmi kaçırmayın…

EŞREFBAŞALILAR’ın Konusu Kısaca Şöyle : “İzmir Eşrefpaşa’dan gelip İstanbul’a yerleşmiş iki dosttan biri olan Tayyar, büyük bir mafya lideri olurken; Davut, namusuyla kahvesini işletmektedir. İkisi de aynı kadını sevmiştir, fakat Madam Eleni, Davut’u sevmesine rağmen Tayyar ile evlenmek zorunda kalmıştır.
Tayyar, gönlünün Davut’ta olduğunu bildiği Madam’ı ortada bırakır. Tayyar, Davut’un evlâtlığı Nusret’i kendi yoluna çekerek intikam almayı düşünür. Nusret iki dünya arasında bocalarken mahallenin metruk camisine bir Hoca tayin olur ve olayların seyri değişmeye başlar.”

İzleyicilerin Büyük çoğunluğu büyük ihtimal filmi izledikten sonra şöyle düşünebilir. “Mükemmel bir film.Şimdiye kadar aşkı,öfkeyi,iyiliği,fedakarlığı bu kadar güzel anlatan bir film izlememiştim.Aşkın bu kadar güzel işlendiği,samimiyetin ve harbi yaşayışın bu denli yakıştığı(Davut Aga) bir karaktere az rastladım.” (Bu bir izleyici yorumudur)

Herkesin ortak kanaati bu olsa da ben şahsen bu filmle ilgili birkaç söz etmek istiyorum.

Filmin Afişinde “ Kulak Kesiyorlardı, Kulak Kesildiler!” ifadeleri yer alıyor.

“Kulak kesme eylemi fili bir eylemdir ve yine kulak kesilme eylemi de fili bir eylemdir.”

Burada kalbe giden bir yöntem yok. Film boyu konu zaten Hocanın zahiri davranışlarında ve eylemlerinde geçiyor ki, Hoca, dürüst ve ilmini ortaya koyması ile etrafında değişen insanları oluştursa da aşk ve ihtirastan kaynaklanan ya da kalpten gelen insanlara çıplak İslami bir bilgi pek etki etmiyor. Filmin sonunda da sevgili yüzünden birbirine hınç besleyen Tayyar öfkesine esir olarak en değerli arkadaşını kalleşçe vurabiliyor.

Film çok mükemmel olmasına rağmen filmin hiçbir yerinde “Tasavvuf” konu edilmiyor ve izleyici de bu ani değişimi ve dönüşümü salonda bırakarak büyük ihtimal dışarı öyle çıkıyor. Kanaatime göre “İyiye yönelme” de kalbe giden bir yol bulunmadıkça pek değişiklik ya da insanların uzun yıllar edindikleri alışkanlıkları bir anda bıraktıkları mümkün olmuyor.

Daha önceden “Kurtlar Vadisi Irak” filmi üzerine de yazmıştım. Kurtlar Vadisi Irak Filmi” bir noktada benim sözünü ettiğim boyuttu. İslam’da Cihat’ı iki yönde ele almak mümkün. İlim, fen, görünür ibadetlerin tamamı, kısacası zahiri olan tüm fiil ve davranışlar. İkinci kısım ise nefis ve kalbe giden yolu keşfetme…Ben şahsen bunun Tasavvuftan başkasının olduğuna inanmıyorum.

Dikkat ederseniz zahiri ibadetlerden tutun vaaz ve ilim insanların hırslarını, hasetliklerini ortadan pek kaldırmıyor. Gurur ve kibir gibi duygular da insanın içinden geliyor.

Kısa ve öz :

Film, ilmin önemini, dürüst insanların etraflarını aydınlatacağını ifade etse de bunun pek mümkün olmadığına inanıyorum.

Tasavvufa yer olmayan ne ilimden ne de alimden bu dünyaya pek hayır yok. Hayır olsaydı Gerek İslam dünyasında ve gerekse dünyada bu kadar kan ve güz yaşı olur muydu?

Bugün dikkat ederseniz Kibrin, gururun ve ihtişamın en güzelini tasavvuftan uzak İslam dünyasında saltanat düşkünü Müslüman’ım diyenler oluşturmaya başladı. Oysa haram her zaman haram, helal da her yer ve zaman da helaldir. Haram Müslüman’ın yemesi ile Saltanatı İslam Alimiyim denilmesi ile helal oluşturulamaz.

Bugün Müslümanlar ilim noktasında çok şey öğrenmiş ya da öğretmiş olsalar da aynı ölçülerde helal ve haramları da kesinlikle artmıştır.

Bu ilim Müslümanlara ancak Tasavvufa yaklaşmaları ile anlam kazanacak, önce kendilerine ve sonra da çevrelerine kalıcı etki o zaman bırakacaklardır.

Aksi takdirde saltanat düşkünü bir o kadar zengin ve mağrur haramzade Alim Müslümanlar çoğalacaktır. Bu durum ise lanetlediğimiz yaşantı ben müslümanım diyen özü boş kalbi boş müslümanda yaşam bulacaktır.

EŞREFBAŞALILAR filmi, günümüz Müslümanlarını hocanın rolü ile ele almış. Daha çok ta bizim cemaatçileri konu edinmiş. Keşke bu usulle bir şey değişse. Ne bileyim belki değişiyor da ben anlayamıyorum. Ama değişmediğini gün gelecek bu filmi büyük bir hararetle izleyen ve gözyaşlarına boğulan insanlar yine gözyaşları ile anlayacak. “MEVLA GÖRELİM NEYLER, NEYLERSE GÜZEL EYLER!”

07.03.2010 /BEKİR AKKAYA/KUMRU