LİSEDE YIL SONU RESİM SERGİSİ

Kumru Çok Proğramlı Lisesi 2007-2008 öğretim yılı 9, 10 ve 11’ci sınıf öğrencilerinin Resim-İş Dersinde yapmış oldukları eserlerin sergilendiği resim sergisi 1 Mayıs 2008 Perşembe günü saat 17.30’da okul sergi salonunda ziyarete açıldı.
Açılışa çok sayıda Kumrulu resim sanatına ilgi duyan vatandaş iştirak etti. Rehber Öğretmen Behçet Arslan’dan aldığımız bilgiye göre resim sergisi bir hafta ziyarete açık tutulacak.
Rehber Öğretmen Behçet Arslan’ında resim tablolarının yer aldığı sergi Kumrululardan tam not aldı. Daha çok gerçek ve gerçek olmayan resim tablolarının yer aldığı sergide resmin her türünden tablolar bulunuyor. Bekir AKKAYA/KUMRU HABER/KUMRU

LİSEDE YIL SONU RESİM SERGİSİ

Kumru Çok Proğramlı Lisesi 2007-2008 öğretim yılı 9, 10 ve 11’ci sınıf öğrencilerinin Resim-İş Dersinde yapmış oldukları eserlerin sergilendiği resim sergisi 1 Mayıs 2008 Perşembe günü saat 17.30’da okul sergi salonunda ziyarete açıldı.
Açılışa çok sayıda Kumrulu resim sanatına ilgi duyan vatandaş iştirak etti. Rehber Öğretmen Behçet Arslan’dan aldığımız bilgiye göre resim sergisi bir hafta ziyarete açık tutulacak.
Rehber Öğretmen Behçet Arslan’ında resim tablolarının yer aldığı sergi Kumrululardan tam not aldı. Daha çok gerçek ve gerçek olmayan resim tablolarının yer aldığı sergide resmin her türünden tablolar bulunuyor. Bekir AKKAYA/KUMRU HABER/KUMRU

NAZARA DAVETİYE ÇIKARMA/BEKİR AKKAYA

Rahmetlik babamdan en çok aldığım öğüt yalan konuşmama üzerinedir. Derdi ki, “Her şeyi yapabilirsin ama kesinlikle yalan konuşmayacaksın. Yalana tevessül etmeyeceksin.”
Çok sonraları anladım ki, yalan konuşmama, yalana tevessül etmeme bütün olumsuz iş ve davranışları da ortadan kaldırmaktadır. Eğer ortada bir yalan söz konusu ise bilinmelidir ki burada kesinlikle  suçta var demektir. Daha doğrusu yalanın büyüklüğü, suçun büyüklüğüne ya eşittir, ya da suç yalana bulaştıkça çok daha fazla artacak üreyecek demektir.
İki şeyin yapılmasının yapana hiçbir faydasının dokunmadığına hep şahit oldum. Sadece yapana değil, başkasına da…

Büyük veliye sorarlar;
İnsanların dikkatlerini çekecek türden davranış ve yaşam sürmenin faydası var mıdır?
Veli kısaca şöyle buyurur:
“Bu iki yönden son derece sakıncalıdır ve insanın kendine ve başkalarına zarar verir. Bir kere kişinin başkalarının dikkatlerini çekecek türden
davranışları, diğer insanları tahrik eder. İnsanların husumetine neden olur. Düşmanlığı körükler. Kişinin kendisine ise gurur ve kibrini artırır.

Veliye şöyle bir soru sorulmamış. Ya bunu bilerek ve düşünerek yapanların durumu nedir? Yani insanlar tahrik olsun diye akla hayale gelmeyen yöntemleri uygulamak ya da kıpkırmızı elbise giyerek dolaşmak.

Televizyonlarda izlediğimiz matadorun elindeki kırmızı filamayı boğayı tahrik için sürekli salladığını hepimiz biliriz. Arenada bu tahrikin sonucu kesin bellidir. Seyirciler kanlarla coşsun diye tahrik ettiği boğa, oklarla hayata veda edecektir. Sonuç böyle olmasına rağmen bazen matador bile tüm önlemlere rağmen bu akıbetten kurtulamaz.

Tahrik olayına en sert tepkiyi, sonucu ne olursa olsun genelde hayvanlar gösterir. Bütün canlılar tahrik karşısında kendilerini dizginleyemez. Bu bir yaratılış kanunudur.

Ancak tahrik noktasında insan diğer canlılardan çok farklı tepki gösterir. Tepki sadece tahrik anında gerçekleşmez. Bazı insanlar ani bir çıkış yapsa da bir çok insan aklının ölçüsüne göre tepkiyi çok sonralara bırakır.

Bizim köylerde “kavil” kelimesi kullanılır. Daha çok köpekler için kullanılan bu “kavil” sözcüğünün anlamı şudur. Köpeğin sessiz ve aniden saldırması ya da ısırması. Sona bırakılan tepki bu anlamı kesinlikle ifade etmez. “Kavil” kelimesi insan türünde pek sonuca götüren bir davranış değildir. Ve akılla tüpe düz çelişkilidir. Bu tür insan olsa da toplumda bu tür insanlar bilindiğinden, önlem alınması da kolay olur.

Tahrik fiilinin bir çok yapılış şekli vardır. Arenada bu tahrik gösteri mahiyetinde ve alenen yapılır. Bütün izleyiciler baştan sona olabilecekleri kestirebilir. İnsanların yaptıkları tahriklerin en önemlilerini kabaca iki sınıfa ayırmak mümkündür. Gizli ve gizleyerek ve alenen. Diğer unsurların büyük bölümü bu iki kategorinin alt basamaklarını oluşturur.

“Fısfıslı ve fısıltılı” tahrikler gizli tahriklerin içine girer. Eğer herkesin alışıla geldiği ve alenen yapmış olduğu bir işi “fısıltılı” ve gizlenmesi gereken bir iş gibi yapması bir tahrik oluşturur ki, yapılan basit bir iş bile fitne ve fesada neden olur.

Hayatın her alanında yüzlerce örnek sıralanabilir. Herkes ev alır satar, herkes çocuk büyütür okula gönderir, herkes yürür yer içer, herkes bir yerden bir yere gider, herkes işini yapar geçimini temin eder, herkes çocuk evlendirir düğün yapar, herkes dükkân alır ya da satar, herkes pikniğe gider, sahilde tur atar, herkes gezi yapar, yol yürür ve hayatın tüm unsurlarını yüzlerce, binlerce kez yapar ama kimse bu neden böyledir ne oluyor demez. Ancak tahrikçi bütün yaptıklarını bir şekilde tahrike dönüştürür ya “fıs fıs” la gerçekleştirir ya da insanın gözüne sokar…Bu tür durumlar başkalarının güç ve kuvvetine dayandırılırsa bu daha da kötü bir şeydir.

Bütün bunların sonucu da hiçbir şey yapmamış gibi masum rolü alarak güçlü gördüklerine selam çakar. Çok kez de ortada kalmayı yeğleyerek her gün rüzgarın yönüne bakar. Zora düşüncede “yardım edin çığlıkları” içinde gece gündüz tövbeye yatar. Yıldırım kafasına düşmeyince de tekrar kaldığı yerden tanrıya kurşun atar…

Nikahtan maksat bana göre aleniliktir, ilandır. Evlilik ve ev kurma bu şekilde gerçekleştirilir. Zinada ise gizlilik vardır. Aleni olmasında toplumun ve topluma bağlı tüm unsurları bir şekilde zarar ve ziyana uğratmayan her şeyin aleni yapılmasının çok ama çok faydaları vardır. Gizlenmesinde hiçbir sakınca olmayan bir şeyin gizliliği tahriğin ötesinde bir suçtur. Bana göre de zinaya eş değerdir.

Herkesin bilme hakkı olduğu ya da herkesin ilgili olduğu bir şeyin gizlenmesini ya da normal olanın içinde “ayrıcalıklılar” oluşturulmasını kabul etmek mümkün değildir. Herkes ama herkes kendine ailesine ya da çevresine göre özeldir ve istisnadır. Benim çocuğum bir başka çocuktan bana göre çok özel olsa da, başkalarına göre bu doğru değildir. İnsan ya da çocuk fark etmez yaptıkları faydalı eylemlerle öne çıkmalıdır.

Farklı olmak ya da farklı olduğunu söylemek bedeli de beraberinde getirir. Yani daha doğrusu nam, şöhret ucuz değildir. Buna talip olanların tüm dünyada tek seçeneği vardır o da şudur. Çok çalışılacak, çok kazanılacak, çok verilecek çok kafa yorulacak. Başka türlüsü mümkün değil. Bütün bunların yanında akıl ve yetenekte kenara atılamaz. Dünya tarihinde çok zengin ve sermaye sahibi bir abdalın yüzünden yok olmuştur. Eğer testlerde durumunuz böyle ise olmayacak şeylere de sulanmamak en iyi bir durumdur.
Buluşmak Ümidiyle/
Bekir AKKAYA/KUMRU

NAZARA DAVETİYE ÇIKARMA/BEKİR AKKAYA

Rahmetlik babamdan en çok aldığım öğüt yalan konuşmama üzerinedir. Derdi ki, “Her şeyi yapabilirsin ama kesinlikle yalan konuşmayacaksın. Yalana tevessül etmeyeceksin.”
Çok sonraları anladım ki, yalan konuşmama, yalana tevessül etmeme bütün olumsuz iş ve davranışları da ortadan kaldırmaktadır. Eğer ortada bir yalan söz konusu ise bilinmelidir ki burada kesinlikle bir suçta var demektir. Daha doğrusu yalanın büyüklüğü, suçun büyüklüğüne ya eşittir, ya da suç yalana bulaştıkça çok daha fazla artacak üreyecek demektir.
İki şeyin yapılmasının yapana hiçbir faydasının dokunmadığına hep şahit oldum. Sadece yapana değil, başkasına da…

Büyük veliye sorarlar;
İnsanların dikkatlerini çekecek türden davranış ve yaşam sürmenin faydası var mıdır?
Veli kısaca şöyle buyurur:
“Bu iki yönden son derece sakıncalıdır ve insanın kendine ve başkalarına zarar verir. Bir kere kişinin başkalarının dikkatlerini çekecek türden davranışları, diğer insanları tahrik eder. İnsanların husumetine neden olur. Düşmanlığı körükler. Kişinin kendisine ise gurur ve kibrini artırır.

Veliye şöyle bir soru sorulmamış. Ya bunu bilerek ve düşünerek yapanların durumu nedir? Yani insanlar tahrik olsun diye akla hayale gelmeyen yöntemleri uygulamak ya da kıpkırmızı elbise giyerek dolaşmak.

Televizyonlarda izlediğimiz matadorun elindeki kırmızı filamayı boğayı tahrik için sürekli salladığını hepimiz biliriz. Arena da bu tahrikin sonucu kesin bellidir. Seyirciler kanlarla coşsun diye tahrik ettiği boğa, oklarla hayata veda edecektir. Sonuç böyle olmasına rağmen bazen matador bile tüm önlemlere rağmen bu akıbetten kurtulamaz.

Tahrik olayına en sert tepkiyi, sonucu ne olursa olsun genelde hayvanlar gösterir. Bütün canlılar tahrik karşısında kendilerini dizginleyemez. Bu bir yaratılış kanunudur.

Ancak tahrik noktasında insan diğer canlılardan çok farklı tepki gösterir. Tepki sadece tahrik anında gerçekleşmez. Bazı insanlar ani bir çıkış yapsa da bir çok insan aklının ölçüsüne göre tepkiyi çok sonralara bırakır.

Bizim köylerde “kavil” kelimesi kullanılır. Daha çok köpekler için kullanılan bu “kavil” sözcüğünün anlamı şudur. Köpeğin sessiz ve aniden saldırması ya da ısırması. Sona bırakılan tepki bu anlamı kesinlikle ifade etmez. “Kavil” kelimesi insan türünde pek sonuca götüren bir davranış değildir. Ve akılla tüpe düz çelişkilidir. Bu tür insan olsa da toplumda bu tür insanlar bilindiğinden, önlem alınması da kolay olur.

Tahrik fiilinin bir çok yapılış şekli vardır. Arenada bu tahrik gösteri mahiyetinde ve alenen yapılır. Bütün izleyiciler baştan sona olabilecekleri kestirebilir. İnsanların yaptıkları tahriklerin en önemlilerini kabaca iki sınıfa ayırmak mümkündür. Gizli ve gizleyerek ve alenen. Diğer unsurların büyük bölümü bu iki kategorinin alt basamaklarını oluşturur.

“Fısfıslı ve fısıltılı” tahrikler gizli tahriklerin içine girer. Eğer herkesin alışıla geldiği ve alenen yapmış olduğu bir işi “fısıltılı” ve gizlenmesi gereken bir iş gibi yapması bir tahrik oluşturur ki, yapılan basit bir iş bile fitne ve fesada neden olur.

Hayatın her alanında yüzlerce örnek sıralanabilir. Herkes ev alır satar, herkes çocuk büyütür okula gönderir, herkes yürür yer içer, herkes bir yerden bir yere gider, herkes işini yapar geçimini temin eder, herkes çocuk evlendirir düğün yapar, herkes dükkân alır ya da satar, herkes pikniğe gider, sahilde tur atar, herkes gezi yapar, yol yürür ve hayatın tüm unsurlarını yüzlerce, binlerce kez yapar ama kimse bu neden böyledir ne oluyor demez. Ancak tahrikçi bütün yaptıklarını bir şekilde tahrike dönüştürür ya “fıs fıs” la gerçekleştirir ya da insanın gözüne sokar…Bu tür durumlar başkalarının güç ve kuvvetine dayandırılırsa bu daha da kötü bir şeydir.

Bütün bunların sonucu da hiçbir şey yapmamış gibi masum rolü alarak güçlü gördüklerine selam çakar. Çok kez de ortada kalmayı yeğleyerek her gün rüzgarın yönüne bakar. Zora düşüncede “yardım edin çığlıkları” içinde gece gündüz tövbeye yatar. Yıldırım kafasına düşmeyince de tekrar kaldığı yerden tanrıya kurşun atar…

Nikahtan maksat bana göre aleniliktir, ilandır. Evlilik ve ev kurma bu şekilde gerçekleştirilir. Zinada ise gizlilik vardır. Aleni olmasında toplumun ve topluma bağlı tüm unsurları bir şekilde zarar ve ziyana uğratmayan her şeyin aleni yapılmasının çok ama çok faydaları vardır. Gizlenmesinde hiçbir sakınca olmayan bir şeyin gizliliği tahriğin ötesinde bir suçtur. Bana göre de zinaya eş değerdir.

Herkesin bilme hakkı olduğu ya da herkesin ilgili olduğu bir şeyin gizlenmesini ya da normal olanın içinde “ayrıcalıklılar” oluşturulmasını kabul etmek mümkün değildir. Herkes ama herkes kendine ailesine ya da çevresine göre özeldir ve istisnadır. Benim çocuğum bir başka çocuktan bana göre çok özel olsa da, başkalarına göre bu doğru değildir. İnsan ya da çocuk fark etmez yaptıkları faydalı eylemlerle öne çıkmalıdır.

Farklı olmak ya da farklı olduğunu söylemek bedeli de beraberinde getirir. Yani daha doğrusu nam, şöhret ucuz değildir. Buna talip olanların tüm dünyada tek seçeneği vardır o da şudur. Çok çalışılacak, çok kazanılacak, çok verilecek çok kafa yorulacak. Başka türlüsü mümkün değil. Bütün bunların yanında akıl ve yetenekte kenara atılamaz. Dünya tarihinde çok zengin ve sermaye sahibi bir abdalın yüzünden yok olmuştur. Eğer testlerde durumunuz böyle ise olmayacak şeylere de sulanmamak en iyi bir durumdur.
Buluşmak Ümidiyle/
Bekir AKKAYA/KUMRU

KALIPÇI/İNŞAAT İŞÇİSİ DESTANI / Bekir AKKAYA/KUMRU.TV

Fındık toplamak yani bizim buralarda amelelik yapmak için ilk işe gidişim 1975 yılında oldu. Giresun-Bulancak’ın bir köyünde 1975 yılında tam bir ay fındık ameleliği yaptım. Gidenlerin çok iyi bildiği çok ilginç ve yorucu bir fındık toplama deneyimi oldu benim için. Ortaokul ve lise yıllarımda yaz tatilimin büyük bir kısmını çalışmakla değerlendiriyordum. Bu yıldan sonra her yıl fındık mevsiminden sonra çok sayıda Kumru dışında fındık toplamaya gittim.
Kısa süren fındık ameleliğinden sonra ise büyük şehirlerde
daha uzun bir zaman çalışmak için gurbette inşaat işçiliğine gidiyordum. İlk inşaata gidişim ise 1977 yılında Ankara – Demetevler oldu. 1977 yılından sonra her yıl inşaata gitmeye başladım. Bu inşaat işçiliğim okul yıllarım bitip göreve başlayıncaya kadar devam etti.

1977 yılında ilk inşaat deneyimim Ankara’da gerçekleşti. Bir ay süre çalıştığım Ankara’da epey para kazandım ve hayatımın en çok parasını gördüm. Hemen belirteyim, burada benim patronluğumu iki kişi yaptı. Bana bu iki patronumun çok büyük yardımları dokundu. Geçen ay Kumru’da talihsiz mermer düşme sonucu vefat eden Salih Dikili Ağabeyimle yine Duman Köyünden Necati Ağabeyler benim patronlarımdı. Kendilerinden çok hoşgörü ve yardımlar gördüm. İnşaatta çok acemi olduğum halde beni hep korudular. Daha sonraki yıllarda bugüne kadar onlarla hep görüştüm ve onlara her gördüğümde kendilerine teşekkür ettim. Salih Dikili Ağabeyime Allah rahmet etsin
dualarımı iletirken Necati Ağabeye de buradan sonsuz selamlarımı iletiyorum.

Yine Duman Köyünden Abdurrahim’i, Musa Ağabeyiyi, İsa Ağabeyi, Vefat Eden Celal Ağabeyi ve oğlu Resulü ve Faruk arkadaşımı bu zamanda tanıdım. Bunlarla hala görüşür o günleri güzellikle anarız. Hatta Demetevler üçüncü Cadde de kaldığımız kovuşta “O güzel Aşkımıza” Türküsü yüzünden Farukla kavgamız ve bizi hiç ayırmadan izleyen Abdurrahim muhabetini hiç unutamam. Yine aynı kavgadan sonra gecenin iksinde Sali Ağabeyle Necati Ağabeyin Faruk’u kovuştan uzaklaştırmalarını bugün Farukla birlikte gülerek anlatırız. Benim için bu inşaat çalışması ilginç hatıralar barındırıyor. İlk Ankara’yı karış karış gezişim de yine bu yıl gerçekleşmişti.

Daha sonrada çok sayıda uzak vilayetlere inşaatta çalışmaya gittim. Ancak benim için Ankara – Demetevlerdeki ilk çalışmam gücümün de yetmemesi nedeniyle hayli zor olmuştu. İnşaat işçiliği bana çok zor gelmişti.

Bilenlerin bildiği gibi o yıllarda “Destan” denilen şiirler sokakta bir teyp eşliğinde satılır “anneler-babalar” nağmeleri sokakları doldururdu. Bir ölüm ya da garip olaylar destana dönüştürülür ve sokakta güzel bir makamla okunurdu. Alınan destanlar köylerde özellikle kadınların kalabalık olduğu yerlerde sesli olarak destan satanlar gibi okunurdu. Herkesin evinde onlarca destanı mevcuttu. Destan okumak bir marifet sayılırdı. İyi bir destan okumak için iyi bir ses ve iyi bir makam bilmek gerektirirdi. Öğünmek gibi olmasın ama ben o yıllarda aranan bir destan okuyucusu idim. Göz yaşları içersinde günde bir destanı 20-30 kez okuduğum olurdu.

İşte bu nedenle olsa gerek, ben her karşılaştığım durumu destan yazarak anlatmaya çalışıyordum. Yazdığım destanlarda o yıllarda bayağı kabul görüyordu. Şu anda elimde 25-30 o günlerde kuruşlu para vererek aldığım destanlar mevcut. Şimdi ise sizlere Ankara – Demetevlerde inşaatta çalışırken yazdığım destanı paylaşmak istiyorum. Buyurun birlikte okuyalım…

ANKARA-DEMETEVLERDE İNŞATTA (GALIP İŞİNDE) ÇALIŞTIĞIM ZAMAN YAZMIŞ OLDUĞUM VE BÜTÜN İNŞAAT İŞÇİLERİNİN YAŞANTISINI KENDİ BİR AYLIK İNŞAAT YAŞANTIMDA ANLATAN DESTANIM (1977)/BEKİR AKKAYA/WWW.KUMRU.TV

Ben kalıp işçisi dert dile geldi.
Dertlerim birikti işte bu sergi
Her gelen geçenler halimi sordu
İşte anlatıyom dinlemek ister.

Sabah saat sekiz aldım keseri
İnşaat işi bu çalışmak ister.
Başka iş çok kolay, zor değil serseri
Her işi önceden denemek ister.

Elimde keserim belimde çivi
Üç gün durmak ile özledim evi
Bir kilo geliyor, gömleğin kiri
Boş zaman bulup ta yıkamak ister.

Çalışmak zor değil, inşaat zordur.
Kereste çok fazla ismi de boldur.
Bunların en başı meşhur beşondur.
İleri geriye taşımak ister.

Kısa tahta ise ismi klapa
İşçiyim, Bekirim soyadım Apa.
Yüksektir inşaat, en yüksek kata.
Kılapa, beşonu taşımak ister.

Burası Ankara Demetevlerdir.
İşçisi kan ağlar keyfte beylerdir.
Sıcak ter döktürür beni ağlatır.
Bu gibi anlarda sabretmek ister.

Öğünlük belimde keser elimde
Çivi çakmaktayım tahta önümde
Beşonu, onbeşi hem de yanımda.
Çiviyi çakmaya izan el siter.

Kalıp işi Kalıp kelepçek vardır.
Mayası var, kiriş, kanadı kaldır.
Kertseler çoktur hem de ağırdır.
Kaldırmak için de çok kuvvet ister.

Paslandım kirlendim, çivi kiri bu,
Şu beyaz bir günde simsiyah oldu.
Yattığım yerler çöplerle doldu.
Odayla samanlığı tanımak ister.

Tahtalar ağırdır çakması zordur.
Acemiysen eğer, ikaz da boldur.
Çiviyi çakması acemiye zordur.
Tez öğrenmek için çok dikkat ister.

İşçiye namaz yok oldum beynamaz.
Bu böyle giderse namaz kılınmaz.
Saat on ikidir, göz uyku tutmaz.
Çalışmak içinde dinlenmek ister.

Yataklar perişan ahırdır sanki.
Çektiklerim bana veriyor sancı.
Her yerimiz yırtık modadır sanki.
Bu modadan kalıpçı kurtulmak ister.

Tahtalar çividir batar ayağa.
Keser sapı veya koşun dayağa.
Almıştır eline başlar vurmaya.
Gezer iken yavaş ve dikkat ister.

Sabah er kalkılır, gözler şişmiştir.
Ne ekmek bulunur, ne de yemek pişmiştir.
Yüzler yıkanacak suda bitmiştir.
Az buçuk yüzü de yıkamak ister.

Her şey para burda su da paradır.
Su bulunmaz bazen bizi aratır.
Her gün bize tam elli lira harcatır.
Para için çokça çalışmak ister.

Ekmek, helva tahta üstünde yenir.
Tek helvaya öğle yemeği denir.
Bilmeyenler bizi keftedir sanır.
Bilmek için inşaata çalışmak ister.

İşçilerin derdi çok, anlatmakla bitmez.
Yazılsa deftere kalemler yetmez.
İşçiler gariptir, zenginler bakmaz.
Söz çok uzar burda kemeyi ister.
Bekir Apa (Akkaya)/Ankara/Demetevler/26.06.1977
Bekir AKKAYA’nın Not Defterinden…
http://www.kumru.tv